Yazılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yazılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Şub 2017

1. Hz. Âdem (a.s), Kur'an’da adı 25 defa geçmektedir. İlk insan, ilk peygamber, ilk örtünen, toprağı ilk işleyendir. Allah onun cesedini topraktan, sonra da kendisine eş olsun diye Havva’yı yarattı. Kendisine kitap olarak 10 sayfa suhuf verilmiştir.
Hz. Şit Kuran’da adı geçmemektedir. Adem aleyhisselam'dan sonra gönderilen ikinci peygamberdir. Adem aleyhisselam'ın oğlu'dur. Babası vefat edince kendisine peygamberlik ve ayrıca 50 suhuf  kitap verildi. Şit ismi İbrani'ce olup Arapça'da Allah'ın hibesi (hediyesi) manasındadır. Şit yerine Şis de denilmiştir.
2. Hz. İdris (a.s), Kur’an’da adı 2 defa geçmektedir. Astronomi ve matematikle ilk uğraşan, ilk defa iğne ile dikiş diken ve elbise yaparak giyen, ölçü ve tartı aletlerini ilk defa kullanan, ilk yazı yazanın O olduğu rivayet edilir. Kendisine 30 sayfalık suhuf indirilmiştir.
3. Hz. Nuh (a.s), Kur’an’da adı 43 defa geçmektedir. Kur’an’ın 71. suresi onun adını taşımaktadır. Kavminden kendisine çok az kişi iman etmiştir. Karısı ve çocuklarından biri de iman etmeyenler arasındadır. Nuh tufanından sonra yeni bir nesil yaratılmıştır.
4. Hz. Hud (a.s), Kur’an’da adı 10 defa geçmektedir. Kur’an’ın 11. suresi onun adını taşımaktadır. Yaşadıkları yer olan İrem şehrinde, yüksek binalar inşa etme yarışına girmiş Âd Kavmine gönderilmiştir. Ticaretle uğraşmıştır.
5. Hz. Salih (a.s), Kur’an’da adı 8 defa geçmektedir. Dağları ve yüksek kayaları oyarak inşa ettikleri görkemli evlerle ünlü Semud kavmine gönderilmiştir. Semudlular kendilerine denemek için gönderilen Salih’in devesini öldürdüler. Ticaretle uğraşmıştır. 
6. Hz. İbrahim (a.s), Kur’an’da adı 69 defa geçmektedir. Kur’anın 14. suresi onun adını taşımaktadır. Oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi inşa etmiştir. Çok misafirperver biriydi. Kurban kesmeyi bize o öğretmiştir. Kendisine 10 sayfalık kitap verilmiştir. Babil hükümdarı Nemrut tarafından ateşe atılmış, ateş kendisini yakmamıştır. Halilullah yani Allah'ın dostu olarak anılır.
7. Hz. Lût (a.s), Kur’an’da adı 27 defa geçmektedir. İbrahim’e iman eden ilk kişidir, onunla birlikte hicret edenlerdendir. Sodom ve Gomora şehirlerinde yaşayan Lut Kavmine peygamber olarak gönderilmiştir.
8. Hz. İsmail (a.s), Kur’an’da adı 12 defa geçmektedir. Çobanlık yapmıştır. Babası İbrahim ile birlikte Kâbe’yi inşa etmiştir. Hacla ilgili pek çok merasim ve kurban kesme konularında İbrahim ile birlikte Müslümanlara örnek olmuştur. Son peygamber Muhammed (s.a.v.) onun soyundan gelmektedir.
9. Hz. İshak (a.s), Kur’an’da adı 15 defa geçmektedir. İbrahim’in oğludur. Muhammed (s.a.v.)  haricinde Kur’an’da adı geçip de kendisinden sonra gelen bütün peygamberlerin atasıdır.
10. Hz. Yakup (a.s), Kur’an’da adı 16 defa geçmektedir. İbrahim’in torunu, İshak'ın oğludur. Evlat acısı ile evlat ihaneti ile imtihan edilmiştir. Oğlu Yusuf’un acısı dolayısıyla gözleri kapanmış, sonra ona kavuşmasıyla yeniden açılmıştır. Mısır’a gitmeden önce Filistin civarında peygamberlik yapmıştır. Diğer ismi İsrail'dir. İsrailoğulları onun 12 oğlundan türemiştir.
11. Hz. Yusuf (a.s), Kur’an’da adı 27 defa geçmektedir. Kur’an’ın 12. suresi onun adını taşımaktadır. Yakub’un 12 oğlundan en çok sevdiği oğludur. Kardeşleri kendisini kıskanmışlar, kuyuya atmışlardır. Kendisine rüyaları yorumlama yeteneği verilmiştir. Bu bilgi ve yeteneği sayesinde Mısır’a yönetici olmuştur. Kur’an’da toplu olarak bir sürede, baştan sona anlatılan tek kıssa onunkidir. Bu kıssa Kur’an’da “kıssaların güzeli” olarak nitelenmiştir.
12. Hz. Eyyub (a.s), Kur’an’da adı 4 defa geçmektedir. Çok ağır bir hastalık geçirmiş, sabrıyla sembol olmuştur.
13. Hz. Şuayb (a.s), Kur’an’da 11 defa geçmektedir. Hitabet yeteneğinden ötürü “Peygamberlerin Hatibi” olarak anılmıştır. Ölçü ve tartıda hile yapan Medyen ve Eyke halkına gönderilmiştir. Kızlarından biriyle Musa evlenmiştir.
14. Hz. Musa (a.s), Kur’an’da adı 136 defa geçmektedir. Kur’an’da kendisinden ve mücadelesinden en çok bahsedilen peygamberdir. Şuayb’ın damadıdır. İsrailoğulları’na peygamber olarak gönderilmiştir. İsrailoğulları onun önderliğinde Mısır’dan çıkmışlardır. Kendisine Tevrat verilmiştir.
15. Hz. Harun (a.s), Kur’an’da adı 20 defa geçmektedir. Musa’nın kardeşidir. Onun yardımcısı olarak görevlendirilmiştir. Musa Medyen’den Mısır’a dönünce Harun’a Allah’ın buyruklarını iletmiş, o da bunları kabul ederek Musa’ya yardımcı olmuştur. Güzel konuşması ve hitabet yeteneği, en güçlü özelliğidir.
16. Hz. Davud (a.s), Kur’an’da adı 16 defa geçmektedir. Sesi o kadar güzeldi ki sesine dağlar ve kuşlar eşlik ederdi. Önceleri Tâlût’un ordusunda bir asker olarak savaşmış, daha sonra Allah’ın kendisine verdiği peygamberlik ve hükümdarlıkla birlikte İsrailoğullarına kral olmuştur. Demirciydi. Kendisine Zebur verilmiştir.
17. Hz. Süleyman (a.s), Kur’an’da adı 17 defa geçmektedir. Babası Davud’dur. Babasının ölümünden sonra onun yerine hükümdar olmuştur. Hayvanlarla ve cinlerle konuşabilme yeteneğine sahip olduğuna ve emrinde onları çalıştırdığına inanılır.
18. Hz. Yunus (a.s), Kur’an’da adı 4 defa geçmektedir. Kur’an’ın 10. suresi onun adını taşımaktadır. Asurluların başkenti olan Ninova halkına peygamber olarak görevlendirilmiştir. Bir yunus tarafından yutulmuş ama daha sonra bu balık tarafından karaya çıkarılmıştır.
19. Hz. İlyas (a.s), Kur’an’da adı 3 defa geçmektedir. İsrailoğullarından Ba’l' a tapan topluma peygamber olarak gönderilmiştir.
20. Hz. Elyesa (a.s), Kur’an’da adı 2 defa geçmektedir. İlyas’a yardımcı olarak gönderilmiştir.
21. Hz. Zülkifl (a.s), Kur’an’da adı 2 defa geçmektedir. Eyyub’un oğludur. Sabreden, Allah’ın rahmetine ulaşan ve Salihlerden olduğu bildirilen peygamberlerdendir.
22. Hz. Zekeriyâ (a.s), Kur’an’da adı 7 defa geçmektedir. Süleyman'ın soyundandır. Kudüs’te Meryem’in himayesini üstlenmiş, ona koruyuculuk yapmıştır. İsrailoğulları tarafından şehit edilmiştir.
23. Hz. Yahya (a.s), Kur’an’da adı 5 defa geçmektedir. Zekeriyya’nın oğludur. Adı daha önce hiç kullanılmamış bir isimdir ve Allah tarafından konulmuştur. İsa’nın müjdecisidir.
24. Hz. İsa (a.s), Kur’an’da adı 25 defa geçmektedir. Allah'ın mucizesi eseri babasız olarak doğmuştur. Daha beşikteyken konuşmuştur. Ölüleri diriltmiş, hastaları ve körleri iyileştirmiştir. Onun doğduğu sene miladi takvimin başlangıcı kabul edilir. Mesleği marangozluktu. Kendisine İncil verilmiştir.
25. Hz. Uzeyr (a.s), Kur’anda adı 1 defa geçmektedir. İslam’da gerçekten peygamber olup olmadığı hakkında ihtilaflar vardır. Alimlerin onun ismi konusunda farklı yorumları vardır kimine göre Arapça kimine göre de İbranicedir. Hazreti Üzeyir peygamber olsun veyahut olmasın, Allah’a tam manasıyla inanan, kamil olgun iman sahibi bir zattır.
26. Hz. Lokman (a.s), Kur’anda adı 2 defa geçer. Hazret-i Davud devrinde yaşamış ulu ve bilge kişidir. Bir rivayete göre Hazret-i Davud’dan ilim ve hikmet öğrenmiş ve Hazret-i Davud’un vezirliğini yapmıştır. Kur’ân’da adı bir sûreye ad olarak verilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de adı geçtiği halde peygamber olup olmadığı konusunda kesin bir bilgi yoktur. Babasının adı Baure olduğu ve Hazret-i Eyyub’ün kız kardeşi veya teyzesinin oğlu olduğu rivayet edilir.
27. Hz. Zülkarneyn (a.s), Kur’an’da adı geçmektedir. Nûh aleyhisselamın oğlu Yâfes’in soyundandır. Peygamber mi, yoksa veli mi olduğu ihtilaf konusu olmuştur. Zülkarneyn esas adı değil, lakabıdır. Bu lakabın kendisine, dünyanın doğusunu ve batısını dolaştığı için verildiği sanılmaktadır. Asıl ismi İskender’dir. Birçok kişi, onun Büyük İskender olduğunu iddia etmiştir. Fakat islam alimleri arasında, Kur'an'da söz konusu olan Zülkarneyn ile Büyük İskender'in vasıflarının birbirini tutmadığı hakim bir görüştür. Hz. Ali’ye göre Zülkarneyn ne bir nebi, ne de bir kraldı. O Allah'ın salih bir kulu idi. Allah onu sevmiş ve o da Allah'ı sevmişti.                                                                   
28. . Hz. Muhammed (s.a.v.), Kur’an’da adı 4 defa geçmektedir. Kur’an’ın 47. suresi onun adını taşımaktadır. Son peygamberdir. Bütün insanlığa gönderilmiştir. Kendisine Kur’an verilmiştir. Peygamber Efendimiz 20 Nisan 571 Pazartesi günü Mekke’de dünyaya gelmiştir. Peygamber Efendimizin babasınin ismi Abdullah, annesinin ismi Âmine, dedesinin ismi Abdülmuttalip, büyük babasının ismi Vehb, babaannesinin ismi Fatıma, anneannesinin ismi ise Berre’dir.
Peygamber Efendimize dünyaya gelmesinin ardından 4 yaşına kadar sütannesi Halime bakmıştır. 4 yaşından 6 yaşına kadar ise annesi Amine’nin yanında gelmiş ve bakımını annesi üstlenmiştir. Peygamberimiz 6 yaşındayken annesi onu Medine’ye akrabalarının yanına götürmüş ve burada babası Abdullah’ın mezarını ziyaret ettirmiştir.
Hz Âmine, eşi Abdullah’ın mezarını  ziyaret etmiş, Hz Peygamber de Neccaroğulları’ndan olan akrabasıyla hasbihal etmiştir. Dönüş yolunda Âmine Ebva denilen bölgede hasta düşmüş ve yine burada hayatına veda etmiştir. Ümmü Eymende onlarla birlikte gitmişti. Peygamberimizin annesi vefat edince Eymen onu alıp Mekke’ye dedesinin yanına getirmiştir.
Peygamber Efendimize bu dönemden 8 yaşına kadar dedesi Abdulmuttalib bakmıştır. Peygamberimiz 8 yaşındayken dedesi de vefat etmiştir. Dedesi Peygamberimizin amcası Ebu Talib’e verilmesini vasiyet etmişti.
Bu istek üzerine Peygamberimiz amcasıyla yaşamaya başlamıştır. 13 yaşına geldiğinde amca mesleği olan ticarete girişmiştir. Çok uzun yıllar bu işi icra eden Peygamberimiz mesleğinde dürüstlüğü ile parmakla gösterilirdi. 20 yaşına girdiğinde Mekkelilerin kurduğu  hırsızlık, gasp, eşkıyalık, zulüm ve haksızlıklar ile mücadele eden Hılfulfudül kuruluşuna üye olmuştur.
25 yaşındayken Hz Hatice ile izdivaçta bulunmuştur. Hz Hatice evliliği sırasında kırk yaşındadır.
35 yaşında iken Ka’be hakemliği görevinde bulunmuştur. Ka’be’nin onarılması esnasında Haceru’l-esved’in konulması gereken yere oturtulmasında büyük sorunlar çıkmıştı. Peygamberimiz bu sorunu kendisinin ve bütün kabilelerin katılımıyla Haceru'l Esvedi yerine koyarak çözmüştür.
Peygamber Efendimiz 40 yaşına yaklaştığı dönemlerde  sık sık Hira-Nur dağındaki mağaraya çıkardı. 40 bastığında 610 Ramazan ayında bir gün Cebrail Aleyhisselam ona gelmiş ve vahiy getirmiştir. İlk vahiy, “Yaratan Rabb’inin adıyla oku!” Ayet-i Kerimesinin gelmesiyle başlamıştır. Böylece Yüce Allah onu 40 yaşında Peygamberlikle vazifelendirmiştir.



1 Şub 2017

Toplumlar kendilerine bir hedef belirlediklerinde o hedefe ulaşmak için gerekli bazı tedbirleri almak zorundadırlar.  Belirledikleri bu hedefte önlerine çıkabilecek her türlü engeli hesap etmeli, bu engelleri aşmak için bazı bedeller ödeneceğini bilmeli ve bunu peşinen kabul etmelidirler. Her ne pahasına olursa olsun hedefe kilitlenerek korkusuzca ve kararlı bir şekilde emin adımlarla ilerlemelidirler.
Kendilerine hedef belirleyen toplumlar öncelikle yasama, yürütme ve yargıda reform niteliğinde atılımlar yapmak durumundadırlar. Zayıf, güçsüz, her an bir maraza doğurabilecek nitelikte bir yürütme ve idare sistemi ile hiçbir toplum kendine hedef belirleyemez, belirlese de bu hedefe ulaşma yolunda başarı elde etmesi düşünülemez.
Osmanlı gibi büyük bir imparatorluğun mirası olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti bulunduğu konum itibarı ile Müslüman ülkelere önderlik ve liderlik yapabilecek bir geleneğe ve bilgi birikimine sahip bir devlettir. Türkiye’yi yöneten idareciler de bu durumun farkındalar ve ülkemiz için bazı hedefler belirlediler. Belirlenen bu hedeflere ulaşmak için içte ve dışta çok gayretli çalışmalar yürütülüyor, amansız bir mücadele veriliyor.
Verilen bu mücadelenin sekteye uğramasını önlemek için, hedefe koşan Türkiye’nin ayağına birilerinin çelme takmasını engellemek için sadece yürütmeyi elinde bulunduran bu günkü hükümet ve devlet yetkilileri değil tüm devlet birimleri topyekûn olarak hareket ediyorlar. Fakat birileri bunu bizim gözümüzden kaçırıyor ve yapılan bu hamleler Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a mal edilerek Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerinden kampanya yürütmek suretiyle bu çabalar engellenmeye çalışılıyor.
İşte tam da bu zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bizlere çok önemli bir görev düşüyor. Vatanını seven ve gelecek nesillere İslâm âlemine lider olmuş güçlü ve müreffeh bir ülke bırakmak isteyen bizler nasıl ki, 15 Temmuzda girişilen ülkeyi işgal eylemini nasıl bozguna uğratmış ve oyunu bozmuş isek bu oyunu da bozmak durumundayız.
Atalarımız ne güzel söylemiş “su uyur düşman uyumaz” diye. Gerçekten de düşman uyumuyor.
17-25 Aralıkta hukuk adamı görüntüsüne bürünmüş CİA elemanı FETÖ militanları Türkiye’yi kaosa sürüklemek için hamle yaptı hamdolsun başaramadılar.
Vazgeçtiler mi? Hayır!
İktidar partisi 7 Haziran seçimlerinde tek başına hükümet kuracak çoğunluğu bulamasın ve Türkiye kaosa sürüklensin diye CİA elemanları yine devreye girdi. Katillerin eline saz verdi çaldırdı, söz verdi söyletti, darbuka çaldı oynattı derken PKK’yı alladı pulladı, şirin gösterme çabasını başardı ve seçim sonuçları itibarı ile amaçlarına ulaştılar.  
Allah’tan ülkemizde ülke menfaatini kendi menfaatinden önde tutan Devlet Bahçeli gibi değerli bir muhalefet lideri vardı da MHP’ye katillerle birlikte hükümet kurdurmak için çaba sarf eden sözde yerli özde yabancı hainlerin vaatlerine kulak asmadı ve teklifleri elinin tersiyle itti de, hamdolsun bu hamle de başarısızlıkla sonuçlandı.
Vazgeçtiler mi? Hayır!
Derken 15 Temmuz geldi çattı. Bu defa asker kılığına bürünmüş CİA elemanı FETÖ militanları Türkiye’ye topyekûn savaş açtı. Elinde Türk bayrağından başka bir şey bulunmayan vatandaşlarımızın üzerine ateş açtılar. Türkiye Büyük Millet Meclisini, İstihbarat Teşkilâtımızı, hava alanlarımızı, askeri sivil birçok binalarımızı bombaladılar. Başta TRT olmak üzere tüm Medya kuruluşlarımızı işgal ettiler. 249 vatandaşımızı şehit ettiler. Halkımızın can pahasına karşı koyması ile bu saldırı da püskürtüldü.
Vazgeçtiler mi? Hayır!
         Şimdilerde ekonomik saldırı hamleleriyle Türkiye’ye diz çöktürmek için var güçleriyle saldırıyorlar. Allah’ın izniyle bu saldırıları da püskürtecek gücümüz ve kararlılığımız var.
         Bu kadar saldırıyı püskürtmüş şanlı bir Milletin önüne şimdi bir seçenek daha sunuldu.
Güçlü bir Türkiye oluşturmak için devlet birimlerinin topyekûn hareketle fikir birliğine vardığı yönetim sistemini güçlü hale getirme plânına EVET mi diyeceğiz, HAYIR mı diyeceğiz?
         Türkiye’nin orta doğuda ve dünyada güçlü bir devlet haline gelmesini istemeyenlere bir bakalım! Onlar yönetim sistemimizi güçlü hale getirme plânına nasıl bakıyorlar?
            Amerika bağırıyor istemezüüük…
            Avrupa birliği bağırıyor istemezüüük…
            İsrail bağırıyor istemezüüük…
            PKK bağırıyor istemezüüük…
            HDP bağırıyor istemezüüük…
            FETÖ bağırıyor istemezüüük…
Bunları anladık da CHP yöneticileri niçin bağırıyor istemezük diye, ben buna bir türlü anlam veremedim.
Türkiye ne zaman başını yerden doğrultmak için en ufak bir hamle yapsa 12 Eylül darbe anayasası sivilleri terbiye etmek üzerine hazırlandığı için darbecilere cesaret veriyor ve Türkiye’nin yerden doğrulmasına fırsat vermeden darbeciler hemen sivil idarecilerin tepesine biniyor ve darbe yapıyor. Bu şekilde darbeciler Türkiye’ye yıllardır ayak bağı oluyor ve Türkiye olduğu yerde sayıyor.
Sevgili okurlar, sevgili kardeşlerim! Türkiye bu durumdan kurtulmalı diyen devlet erkânı, hükümet, muhalefet bir araya gelmiş 12 Eylül darbe anayasasından kurtulmak için yeni bir yasa teklifi hazırlamış ve bu anayasa teklifi Milletin vekillerinden kabul görmüş ve Türkiye büyük Millet Meclisinde oylamarak geçmiş.
Şimdi devlet siz de kabul ediyor musunuz diye vatandaşına soracak. Vatandaş evet mi diyecek, hayır mı diyecek karar vermeden önce geçmiş yıllarda yaşananlara bir göz atacak.
Geçmiş yıllarda neler yaşanmış, ne sıkıntılar çekilmiş diye bakacak ve ona göre karar verecek.
O halde yaş itibarı ile ileri yaşta olanlara büyük görevler düşüyor. Onlar o sıkıntılı günleri yaşadıkları için bu konuda tecrübe sahibiler. Bu tecrübelerini o sıkıntılı günleri yaşamamış yeni nesillere aktarmakla yükümlüler.
Ben de o günleri yaşayanlardan biri olarak yaşadığım o sıkıntılı günleri sizlere aktarmakla kendimi yükümlü hissediyorum.

Fakat bu yazı fazla uzun oldu. Sizleri sıkmamak adına yaşadığım o sıkıntılı günleri bir sonraki yazımda aktarmaya devam edeceğim.
Şimdilik hoşça kalın ve Allah’a emanet olun.


                                                      Muammer Yeşiltepe 01.02.2017     

31 Oca 2017

Yüce Allah celle celalühü Âli İmran suresi, Ayet: 31'de buyuruyor ki,
"De ki, eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."
Bu ayet-i Kerimeden anlaşıldığı üzere demek oluyor ki, Allah’ın (c.c.) Kullarını sevmesinin, kullarını bağışlamasının yegâne şartı, Allah’ın resulüne tabi olmaktır. Allahın habîbim dediği sevgililer sevgilisi Hz. Muhammed Mustafa sallallahü teâlâ aleyhi ve selleme tabi olmayan kul tam bir teslimiyetle teslim olmamış ve hakikî manada İslâm’la şereflenmemiş demektir. Gerçek manada kul olmanın yolu tam bir teslimiyetle Allah’ın Resulüne tabi olmaktan geçiyor.
Günümüzde ben Allah’ın ayetleri ile sizleri uyarıyorum, bize Kuran-ı ancak Kuran açıklar, Kuran-ı açıklamak için Kuran yeter, hadislere gerek yoktur diyen bazı hoca müsveddeleri türedi. Onlara şöyle sormak lâzım!
Allah (c.c.) Kuran-ı Kerimi kimin aracılığı ile gönderdi?
Allah’tan gelen Kuran ayetlerini en iyi kim anlar ve açıklar?
Tabi ki, Allah’ın Resulü…
O halde Allah Resulünün olaylar ve problemler karşısında inananları aydınlatmak ve Kuran'ın ayetlerini daha açık bir dille ifade etmek için söylediği sözler bütünü olan hadisleri yok sayarak siz aslında Allah’ın Resulünü aradan çıkarmış ve Allah’ın Resulüne tabi olmayı reddetmiş ve olmuyor musunuz?
Allah’ın Resulü sahabeyi kirama İslamı öğretirken iyi anlaşılsın ve sonraki nesillere de iyi aktarılsın diye İslam öğretilerini uygulamalı olarak tatbik etmesi anlamına gelen fiil ve davranışlar bütünü olan sünnetleri hiçe sayarak Allah’ın Resulünün yaşadığı hayatı kendinize örnek almamış ve Allah’ın Resulüne itaat etmemiş olmuyor musunuz?
Halbuki, Allah’ın Resulüne itaat etmek farzdır.
Nisa Suresi 64’üncü ayet-i Kerimede Allah (c.c.) “Ve Biz, (hiç) bir Resulü, Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka bir şey için göndermedik.” buyuruyor.
Allah’ın Resul olarak gönderdiği her Peygamber İnsanları irşat etsinler diye gönderilmiştir. Peygamberin mürşitliğini kabul etmeyenler dalâlet içindedirler ve sapkındırlar.
Nisa Suresi 167’inci ayet-i Kerimede Allah (c.c.) “Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşitlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır.” Buyuruyor.
Allah-ü Tealâ yukarıdaki ayet-i Kerimede, insanları Allah'ın yolundan saptıran, insanların ruhlarını Allah'a ulaştırmaktan men eden yani mürşide tâbi olmalarına mani olan insanların uzak bir dalâlet içinde olduklarını ifade etmektedir.
Bu insanlar zalimdirler, çünkü insanları Allah'ın Resulüne itaat etmekten men ederler, insanların ruhlarının Sıratı Mustakîm'e ulaşmasına ve günahlarının sevaba çevrilmesine mani olurlar.
Sevgili kardeşlerim! Allah’ın Resulüne ve onun sünnetlerine itaat etmeyen çevresindeki kimseleri de Allah’ın Resulüne ve onun sünnetlerine itaatten men eden kimselerden uzak durarak kendimizi ahir zaman fitnesinden korumalıyız. Ailemizi ve tüm sevdiklerimizi de bu konuda uyarmaya çalışmalıyız.
Gayret bizden Tevfik Allah’tan…
Allah celle celalühü her türlü sapkınlıktan ve tüm sapkınlardan cümlemizi ve cümle ümmet-i Muhammedi muhafaza eylesin… Amin.

Allah celle celalühü her türlü sapkınlıktan ve tüm sapkınlardan cümlemizi ve cümle ümmet-i Muhammedi muhafaza eylesin… Amin.

24 Oca 2017

Ülkemizde Parlamenter sistemden Başkanlık (Cumhurbaşkanlığı) sistemine geçiş için bir anayasa teklifi hazırlandı ve bu teklif Türkiye Büyük Millet Meclisinde 339 oyla kabul edildi. Teklifin yasalaşması referandum sonucuna bağlı. Eğer Türk seçmeni evet derse teklif
Yasalaşmış olacak ve Türkiye’de güçlü idarenin ve güçlü iradenin hüküm sürdüğü yeni bir dönem başlayacak.
Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923 tarihinde kuruldu. Aradan sadece 94 yıl geçmesine rağmen Türkiye’de 65 Hükümet iş başına geldi. Bu da demek oluyor ki, Türkiye’deki iktidarların ömrü ortalamaya vurulduğunda sadece bir yıl beş ay kadar sürmüş. Yani Hükümetlerin iş başında kalması 1,5 yılını bile dolduramamış. Böyle ucube bir sistem ile yönetilen bir ülkede istikrardan söz etmek, kalkınmadan bahsetmek mümkün mü?
Amerika Birleşik Devletlerinin, yasal olarak kurulduğu tarih 1776 yılı. Aradan 241 yıl geçmiş olmasına rağmen Amerika Birleşik Devletlerinde Donald Trump 45. başkan.

Senin ülkende 94 yılda 65 Başbakan. Adamların ülkesinde 241 yılda 45 Başkan.

Türkiye’de başkanlık sistemine karşı çıkanlar ya istikrar istemiyorlar ya da istikrar istemeyenlerin şeytanca planına alet oluyorlar.
Hani sizin ileri medeniyetler seviyesine ulaşmak için bizlere örnek gösterdiğiniz ülkeler var ya! işte onlardan biri Amerika Birleşik Devletleri.
Amerika Birleşik Devletleri hangi sistem ile yönetiliyor dersiniz? Tabi ki başkanlık sistemi ile yönetiliyor ama Türkiye başkanlık sistemine geçmeye kalktığı zaman hep birlikte koro halinde feryad-ü figan ediyorsunuz.
Beyler! ya siz ne istediğinizi bilmiyorsunuz ya da Türkiye'nin kalkınmasını huzur ve refaha erişmesini istemeyenlerin isteklerine alet oluyorsunuz.
Efendiler şeytanla iş tutanlarla iş tutmayınız. Şöyle çevrenize bir bakınız. Türkiye’de Başkanlık sistemine geçmemizi kimler istemiyor.
Ben sayayım mı?.
Başta büyük şeytanlar ABD, İSRAİL, İNGİLTERE VE AVRUPA BİRLİĞİ Ardından bu şeytanlara hizmet eden içimizdeki yerli şeytancıklar. Onları ben saymayayım da zahmet olmazsa siz tahmin ediverin artık…
         Efendiler! Şeytanla iş tutanla iş tutmaktan sakınınız. Şeytan ve onun yardımcıları sizi yanlışa sevk eder. Bazen yapılan yanlışların telafisi mümkün olmayabilir. Siz siz olun, sizi yanlışa sevk edenlere uyup yanlış yapmayın. Zira sizi yanlışa düşürüp size ve ülkenize kaybettirdikleri zaman o şeytanlar ve yardımcıları bir kenarda oturup sevinçten ellerini ovuşturarak sizi seyredecekler.  
Defteriniz dürüldüğünde ne diyecekler biliyor musunuz?
Onu da Kur’an-ı Kerimin ayetlerinden öğrenelim

         (İbrahim suresi, ayet: 22)  “iş işten geçince, şeytan şöyle diyecek: Aslında benim sizi zorlayacak gücüm yoktu. Benim yaptığım sadece sizi (yanlışa) çağırmamdan ibaretti, siz de benim çağrıma hemen koştunuz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın.” 

22 Oca 2017

Bazı kardeşlerimiz CHP'den esinlenmiş olmalılar ki, saadet partisinin oy oranını artırmanın yolunun CUMHURBAŞKANIMIZA düşmanlık etmekten geçtiği yanılgısına düşerek, yapılan icraatların doğruluğuna ya da yanlışlığına bakmaksızın CUMHURBAŞKANIMIZA ve onun liderliğindeki AK PARTİYE saldırıyorlar.
Böyle kin ve nefret duyguları ile İslam aleminin umudu haline gelmiş "CUMHURBAŞKANIMIZ sayın RECEP TAYYİP ERDOĞAN"a saldırmakla bir kazanç elde edebileceklerini zannedenler önce kendi hayat tarzlarına baksınlar.
Bulundukları ortamda, aile ve akraba çevrelerinde, mahalle ya da iş çevrelerinde ne kadar sevilip sayılıyorlar, ne kadar itibar görüyorlar ona baksınlar...
Konuşurken mangalda kül bırakmayanlar, yaşamaya gelince ne kadar düzgün yaşadıklarına baksınlar.
Siz tüm İslam alemi tarafından BAŞ TACI edilen bir lidere saygısızlık etmekle başta kendinize, sonra da İslam alemine ve tüm Müslümanlara saygısızlık ediyorsunuz.
Beyler! bu işler sizin yaptığınız gibi öyle sosyal medyadan ahkam kesmekle olmuyor.
"Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz:
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde" demiş Ziya Paşa...
Sizce de öyle değil midir? Adam olan adam laf üretmez iş üretir... CUMHURBAŞKANIMIZ sizin yaptığınız gibi laf üretmiyor icraat yapıyor.
Türkiye Bu iktidar zamanında bazı bağnaz kafaların hayalini bile kuramadığı işler başardı. Kör olan gözler görmüyorsa buna söylenecek söz olmaz. Allah (c.c.) insanoğlunu nankör etmesin!..
Ülkemiz tüm mazlumlara kol kanat gerecek güce erişti. Nerede aç var açık var Türkiye orada. Nerede mazlum var Türkiye Oraya el uzatma peşinde...
Hiç boşuna çabalamayın. "Güneş balçıkla sıvanmaz"
Siz güneşi balçıkla sıvayalım diye uğraşırken o balçığı elinize yüzünüze bulaştırıyorsunuz, ve hatta kendinizi çamur deryasına gömüyorsunuz ama haberiniz yok.
Allah (c.c) Nisa Suresi, Ayet.59'da; şöyle buyuruyor.
"Ey iman edenler! Allah’a, Peygamber’e ve sizden olan idarecilere de itaat edin. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, sizin için daha iyidir ve sonuç bakımından daha güzeldir."
Efendiler! Müslüman bir idareciye saldıran adam adamdan sayılmaz, kale de alınmaz.
Biz yine de sizleri seven dostlarınız olarak diyoruz ki, gelin kendinize bir iyilik edin ve yol yakınken bu davranışınızdan vazgeçin. İtibar hırsızlığı peşinde koşarken birileri arkanızdan sizin itibarınızı araklayıp alıp götürüyor lakin siz bundan haberdar değilsiniz.
Yazımı Allah (Celle Celalühü)'nün şu uyarısı ile sonlandırayım. "Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?"

10 Ağu 2016















Yüce Allah buyurdu “Küffarı dost edinme”
“Onlar her zaman dosttur, ancak birbirlerine”

Ya Rabbi Sen affeyle, yine gaflete daldık
Küffar takıyye yaptı, aldandık bizden sandık

İtiraf ediyoruz, yine biz hata ettik
N’olur bizi bağışla emrini ihmal ettik

Sadaka, fitre zekât, kurban ve himmet derken
Besledik ve büyüttük, onlar her haltı yerken

Onbeş Temmuz gecesi anlayabildik, ancak
Az kalsın düşecekti, burçlardan şanlı sancak

Kâbus dolu bir gece herkes kendi safında
Bizden bildiklerimiz Haçlıların safında

Yağdırıyor hainler füze, bomba ve mermi
Korku bilmeyen kavme, mermi tesir eder mi?

Hoca kelimesine kara bir leke sürdün
Vaaz adı altında domuz gibi böğürdün

Siyonist hain herif, Haçlı köpeği alçak
Bağlı olduğun kapı yüzüne kapanacak

Sırtını sıvazlayan o sahiplerin var ya
İşleri bittiğinde koyacaklar kapıya

O zaman anlasan da artık çok geç olacak
Cehennemin en dibi sana lâyıktır ancak

                                      Muammer Yeşiltepe    10.08.2016

18 Haz 2016



Allah Dostlarından Hacı Cemal Efendi Fatih Camiinde, bir Ramazan gününde vaaz ediyor. Dışarıda oruç tutmayanları, namaz kılmayanları, açık saçık giyinenleri görüyor, onlara bir şeyler demesi lazım, ama direkt olarak bir şey de söylemek istemiyor.
Konuya şöyle giriyor:
Şu Hacı Cemal var ya, bu saf hanımla nasıl yaşayacak, nasıl idare edecek, bilemiyorum."
Diyeceksiniz ki: "
Senin hanım çok mu saf?"
Aman sormayın, o kadar saf, o kadar saf ki, isterseniz bir saflık örneği vereyim de bakın anlayın. Hacı Cemal'in de bu saf hanımla nasıl yaşayacağını siz düşünün.
Efendim, öğle namazından önce abdestimi aldım, cübbemi giydim, kapıya çıktım, buraya vaaza gelmek üzere ayakkabı­larımı giyerken bizim hanım da mutfakta iftarlık yemek hazırlı­yordu. Birden feryadı bastı.
"Eyvah, bu da mı gelecekti başıma?"
Hemen ayakkabılarımı çıkardım, mutfağa doğru koştum. Bak­tım mutfakta bir şey yok.
Dedim ki:
"Hanım, yangın alarmı ve­rir gibi ne bağırıyorsun?, Ne var?"
Dedi ki:
"Görmüyor mu­sun kediyi?"
"Görüyorum, kediye ne olmuş?"
“Daha ne olacak? İftarlık pideleri yiyor" demez mi?
Tepem at­tı.
"Hanım sen de ne kadar cimrisin. İnsan bir pide için bu kadar çığlık atar mı? İşte camiye gidiyorum. Ne kadar pide istersen alır getiririm, hem de tazesinden" deyince, hanım bu sefer saf saf bana baktı, dedi ki:
"İlahi hoca, asıl saf olan sensin! Ben pideye mi acıyorum? Görmüyor musun, şu mübarek Ramazan gününde hayvan oruç tutmuyor,  şapur şupur pide yiyor. Ben hay­vanın oruç yediğine kızıyorum, ona üzülüyorum."
Tepem iyice attı. Ben de dedim ki:
"İlahi hatun sen bilmiyor musun ki, hayvanlar oruç tutmaz, sen bilmiyor musun ki hayvanlar namaz kılmaz, sen bilmiyor musun ki, hayvanlar açık yerlerini örtme ihtiyacı duymazlar"
Cemal Hoca cemaate döner:
“Nasıl bizim bu saf hatuna iyi söylemiş miyim?"
Mesaj alınmıştır, Cemaatte gülüşmeler başlar.
                                              Selam ve dua ile....

16 Haz 2016

BUNU YILDA BİR KEZ MUTLAKA YAPIN
Limon suyu ve sarımsakla yapılan karışım, damar sertlikleri, damar yağlanması, damar tıkanıklıkları ve tansiyon gibi sorunları kalıcı olarak ortadan kaldırıyor.
Türkiye'deki bazı doktorlar da hastalarına bu formülü öneriyor.

EVİNİZDE KENDİNİZ YAPABİLİRSİNİZ
- 2 Litre hiç su katılmamış sıkılmış limon suyu
- 40 diş soyulmuş ve ezilmiş sarımsak (Mümkünse Anadolu'da yetiştirilmiş ithal olmayan sarımsaklardan)

Malzemelerimiz 2 litre limon suyu ve 40 diş sarımsak. Ayrıca ağzı sıkıca kapanabilen, iyice kurulanmış, koyu renk ve cam bir kavanoza ihtiyacımız olacak. Koyu renk kavanoz bulmakta zorlanırsanız, şeffaf bir kavanozu koyu renkli bir kağıtla ya da kumaşla kaplayabilirsiniz. Kavanozu siyah bir poşete koymakta çözüm olabilir. Önemli olan hazırlayacağımız ilacın ışıkla temasını kesmek. Sıra yapım aşamasında:

Öncelikle limonları sirkeli suda bekletip, iyice yıkıyoruz. Orta boy 40 diş sarımsağı (yıkamadan) havanda iyice ezip kavanoza koyuyoruz ve üzerine 2 litre limon suyunu ilave edip kavanozu sıkıca kapatıyoruz. Limonları sıkarken de ışık almayan bir ortamı tercih etmenizi tavsiye ederim. Hatırlayacaksınız; ışık, limonun şifalı özelliklerini hızla yok ediyor. Hazırladığımız bu karışımı her gün çalkalayarak, 25 gün, ılık bir ortamda bekletmek gerekiyor. Adeta şifa iksiri olan doğal ilacımız kullanıma hazır. Her sabah aç olarak yarım çay bardağı içmeye başlayabilirsiniz. Çay bardağına aldıktan sonra kavanozun kapağını hemen kapatmayı unutmayın! Gerek duyarsanız bardağa aldığınız kısmını biraz sulandırarak içebilirsiniz. Önemli olan diğer bir husus da en az yarım saat geçmeden, üzerine bir şey yiyip içmemek. Ayrıca her gün aynı saatte içmek etkiyi arttıracaktır.

YÜZDE 100 KANITLANMIŞ FAYDALARI
1- Tüm damar iltihaplarını (vasküler) tedavi ediyor, tıkanan damarları açıyor, damar sertliklerini ve hipertansiyonu önlüyor.
2- Kolesterol ve lipidi düşürüyor, zararlı yağların yakılmasını sağlıyor, kilo verdiriyor (bazal metabolizmayı hızlandırıp yağların yakılmasını sağladığı için iştahı açıyor.), vücuttaki şeker oranını dengeliyor, pankreasin yenilemesini sağlıyor.
3- Böbrek ve safra taşlarını eritiyor, idrar söktürüyor, vücuttaki şişkinliği yok ediyor ve dokularda ödem oluşmasını engelliyor.
4- Helycobeacter pylori adlı ülser mikrobunu öldürerek mide ve oniki parmak bağırsağı ülserinin kesin tedavisini yapıyor.
5- Tüm romatizmal iltihabi önleyor, her tür romatizmal ağrıları dindiriyor, kireçlenmeyi önlüyor, eklem yüzeylerinin yenilenmesini sağlıyor ve her türlü ağrıyı kesiyor.
6- Beyin hücreleri ve tüm sinir sistemlerini yeniliyor, sinirdeki aksiyon potansiyelini düzenleyip ileri-refleks hızını artırıyor, felç ve inme riskini azaltıyor.
7- Vücudun bağışıklık sistemini son derece mükemmel hale getiriyor ve her türlü alerjiyi, özellikle de damarsal kökenli ve strese bağlı cilt alerjilerini kökünden engelliyor. Kanser oluşumlarına karşı tüm vücudu koruyor.

3 Mar 2016

22 Şub 2016

اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ اْلعاَلَمِينَ  وَالصَّلآةُ وَالسٍّلاَمُ عَلَى سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ  وَاَوْلَادِهِ  وَأَزْوَاجِهِ  وَأَصْحَابِـهِ  وَأَتْـبَاعِهِ  وَذُرِّيَّاتِـهِ  أَجْمَعِينَ
Hamd âlemlerin Rabbi Allahü Teâlâ'ya mahsustur. Salat ve Selam efendimiz Hz Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’e onun âline, evladına, ezvacına, ashabına, etba’ına ve cümle zürriyetine olsun 
اَللَّهُمَّ وَارْضَ عَنِ الْخُلَفَاءِ  سَيِّدِنَا اَبِى بَكْرٍ وَعُمَرَ وَعُثْمَانَ وَعَلِىٍّ ذَوِىالصِّدْقِ وَالْوَفَاءِ  وَعَنْ عَشَرَةِ الْمُبَشَّرَةِ وَآلِ بَيْتٍ الْمُصْطَفَى وَعَنِ اْلاَنْصَارِ وَالْمُهَاجِرِينَ وَالتَّابِعِينَ اِلَى يَوْمِ الْجَزَاءِ
Allah’ım! Sadakat ve vefa sahibi olan, Halife efendilerimiz Ebu Bekir’den, Ömer’den, Osman’dan, Ali’den, Aşere-i Mübeşşereden, Hz. Muhammet Mustafa’nın Ehli Beytinden, Muhacirden, Ensardan, Tabiinden kıyamet gününe kadar razı ol
أَللَّٰـهُمَّ رَبَّـنَا  تَـقَـبَّـلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ  وَتُبْ عَلَيْنَا يَا مَوْلٰــنَآ إِنَّكَ أَنْتَ التَّــوَّابُ الرَّحِيمُ
Ey Allah’ım! Ey Rabbimiz!  Bizden kabûl buyur. Şüphesiz Sen işiten ve bilensin
Ey Mevlâmız! Tevbemizi kabûl eyle, Çünkü Sen tevbeleri kabûl eden ve merhamet edensin
وَاهْدِنَا وَوَفِّقْـنَآ إِلَى الْحَقِّ وَإِلٰى طَرِيقٍ مُسْتَـقِيمٍ  بِـبَـرَكَـةِ الْقُرْأٰنِ الْعَظِيم وَبِحُرْمَـةِ مَنْ أَرْسَلْـتَـهُ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
Azim olan Kur’ân-ı Kerîm’in bereketi ile ve Alemlere rahmet olarak gönderdiğin Peygamber  efendimiz (s.a.v.) hürmetine bize hidâyet eyle, hakka ve doğru yola ulaşmaya muvaffâk eyle
وَاعْفُ عَـنَّا يَا كَرِيمُ   وَاعْفُ عَـنَّا يَا رَحِيمُ  وَاغْفِرْ لَـنَا ذُنُـوبَـنَا بِفَضْلِكَ وَكَرَمِكَ يَآأَكْرَمَ الْاَكْرَمِينَ  وَيَا اَرْحَمَ ارَّاحِمِينَ
Ey Kerîm bizi affeyle, Ey rahim bizi affayle. Ey ikram edenlerin en ikramcısı, ey merhametlilerin en merhametlisi; fazlın ve kereminle günahlarımızı bağışla!
أَللَّٰـهُمَّ اهْدِنَا بِـهِدَايَـةِ الْقُرْأٰنِ  أَللَّٰـهُمَّ اَجِرْنَا مِنَ النِّيرَانِ  أَللَّٰـهُمَّ ارْفَعْ دَرَجَاتِـنَا  وَكَفِّرْعَـنَّا سَيِّأٰتِـنَا  يَا ذَا الْفَضْلِ وَالْاِحْسَانِ
Allâh’ım! Bizi Kur’ânın hidayeti ile hidâyete ulaştır. Allâh’ım! Bizi ateşlerden koru
Ey fazilet ve ihsan sahibi Allâh’ım! Derecelerimizi yücelt ve kusurlarımızı ört
َأَللَّٰـهُمَّ طَهِّرْ قُـلوُبَـنَا  وَاغْفِرْ ذُنُـوبَـنَا   وَاسْتُرْ عُيوُبَـنَا   وَاشْفِ مَرْضَانَا وَارْحَمْ مَوْتَانَا  وَاغْفِرْ أٰبَآءَنَا وَأُمَّـهَاتِـنَا وَاِخْوَانِنَا وَأَخَوَاتِـنَا وَأَوْلَادِنَا وَأَقْرِبَآئِـنَا وَأَحِبَّآئِـنَا وَلِمَنْ كَانَ لَهُ حَقٌّ عَلَـيْـنَا  وَإِلٰي جَمِيعِ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ  أَلْاَحْـيَآءِ مِـنْـهُمْ وَالْاَمْوَاتِ
Allâh’ım! Kalblerimizi temizle, günahlarımızı bağışla, ayıplarımızı ört, hastalarımıza şifâ ver, ölmüşlerimize rahmet eyle,  babalarımızı, analarımızı, erkek ve kardeşlerimizi, çocuklarımızı, akrabâlarımızı, sevdiklerimizi, sâdık dostlarımızı üzerimizde hakkı bulunan kimseleri, bil cümle Mü’min ve Mü’minatı Müslim ve Müslimatı hayatta bulunanları ve vefat etmiş olanları bağışla
أَللَّٰـهُمَّ  أَصْلِحْ دِيـنَـنَا وَدُنْـيَانَا  وَشَتِّتْ شَمْلَ أَعْدَآئِـنَا  وَاحْفَظْ أَهْلَـنَا وَأَمْوَالَـنَا وَبِلَادَنَا وَبِلَادِ اِسْلَامَنَا  يَا اَرْحَمَ ارَّاحِمِينَ اَنْتَ مَوْليناَ فاَنْصُرْناَ عَلىَ الْقَوْمِ الْكاَفِرينَ
Allâh’ım! Dînimizi ve dünyâmızı ıslâh eyle, düşmanlarımızın toparlanmasını dağıt. Ehlimizi, mallarımızı, beldelerimizi ve İslam beldelerini koru. Ey merhametlilerin en merhametlisi Sen bizim Mevlâ'mızsın. Kâfirler topluluğu üzerine bize yardım et!   
اَللّهُمَّ يَا مُجِيبَ الْمُضْطَرّينَ وَيَا صَريخَ الْمَكْرُوبينَ  اِكْشِفْ عَنَّا هَمَّنَا وَ غَمَّنَا وَ كُرْبَتَنَا فَاِنَّكَ تَرى مَا نَزَلَ بِنَا وَبِالْمُؤْمِنينَ جَميعًا
Ey çaresizlerin duasını kabul eden ve ey darda kalanlara imdat eden Allah'ım, Bizden hüznümüzü, gamımızı sıkıntımızı kaldır. Zira Sen bizim başımıza gelenleri ve bütün müminlerin başına gelenleri görüyorsun
اَلَّلهُمَّ ثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَارْبُطْ عَلَى قُلُوبِنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Allah’ım! Ayaklarımızı sabit kıl, kalplerimize kuvvet ver, kâfir kavme karşı bize yardım et!
اَلّلهُمَّ أَذِلَّ الشِّرْكَ وَالْمُشْرِكِينَ , وَاهْزِمِ أَعْدَاءَنَا وَأَعْدَاءَ الدِّينِ
Allah’ım! Şirki ve müşrikleri rezil et, düşmanlarımızı ve din düşmanlarını hezimete uğrat! 
اَلَّلهُمَّ اخْذِلْ حُكَّامَ الظُّلْمِ وَأَعْوَانَهُمْ وَأَتْبَاعَهُمْ
Allah’ım! Zulmün önderlerini ve onların yardımcılarını ve takipçilerini rüsvâ eyle
اَلَّلهُمَّ أَنْزِلِ الرُّعْبَ فِي قُلُوبِهِمْ وَشَتِّتْ شَمْلَهُمْ وَفَرِّقْ جَمْعَهُم إِنَّكَ أَنْتَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ
Allah’ım kalplerine korku sal, topluluklarını dağıt ve birliklerini parça parça et! Şüphe yok ki Sen mağlup edilmesi imkânsız olansın ve pek kuvvetli olansın
اَلَّلهُمَّ أَعِزَّ الإسْلَامَ وَالمُسْلِمِينَ وَاجْمَعْ كَلِمَتَهُمْ وَوَحِّدْ صُفُوفَهُمْ
Allah’ım! İslam’ı ve Müslümanları güçlendir! Onları bir araya getir, saflarını birleştir
اَلَّلهُمَّ انْصُرِالْإِسْلَامَ وَالْمُسْلِمِينَ الْمُسْتَضْعِفِينَ فِي كُلِّ بِلَادِ الْمُسْلِمِينَ اَللَّهُمَّ اَيِّدْ كَلِمَةَ الْحَقِّ وَالدِّينِ اَللّهُمَّ انْصُرْ مَنْ نَصَر َالدِّينَ  وَاخْذُلْ مَنْ خَذَلَ الْمُسْلِمِينَ
Allah’ım! Müslümanlara ve Müslümanların yaşadığı bütün beldelerdeki zayıf ve savunmasız Müslümanlara yardım et! Allah’ım! Dinimizi ve hak olan davamızı destekle! Allah’ım Dine yardım edene Sen de yardım et, Müslümanları rüsvâ etmek isteyenleri perişan eyle!
اَللّٰهُمَّ انْصُرْ جُيُوشَ الْمُسْلِمِينَ وَعَسَاكِرَ الْمُوَحِّدِينَ وَاكْتُبُ الصِّحَّةَ وَالسَّلَامَةَ وَالْعَافِيَةَ عَلَيْنَا وَعَلَى الْحُجَّاجِ وَالْغُزَاتِ وَ الْمُسَافِرِينَ وَالْمُقِيمِينَ وَالْحَاضِرِينَ وَالْغَائِبِينَ فِى بَرِّكَ وَبَحْرِكَ مِنْ اُمَّةِ مُحَمَّدٍ عَلَيْهِمْ أَجْمَعِينَ
Allah’ım! Tevhit askerlerine ve Müslümanların ordularına yardım eyle. Hacıların, gazilerin, misafirlerin, mukimlerin, burada bulunanların, bulunmayanların, denizdekilerin, karadakilerin, bizim ve cümle ümmet-i Muhammed’in üzerine sıhhat, selamet ve afiyet yaz
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينْ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينْ
Selam Peygamberlerin üzerine, Hamd de âlemlerin rabbine olsun
                                                                ÂMİN! 

16 Şub 2016

Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve selem Şöyle buyurdu:
“Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta müslümanlar Yahudileri öldürürler. Hatta bir Yahudî; taşın, ağacın arkasına gizlenir. Bunun üzerine o taş, o ağaç, “Ey müslüman, Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi gel, onu öldür” der. Yalnızca garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” (Hadis-i şerif, “muttefakun aleyh”dir  Buhârî (v. 256) ve Müslim’in (v. 261) Sahih’lerinde bulunan bir rivâyettir.)

Bu ve buna benzer birçok Hadis-i şerifte Müslümanların Yahudilerle savaşacakları ve Yahudileri mağlup edecekleri açık bir dil ile bildirilmiştir. 
Hadis-i şerifin rivayetindeki ifadeler dikkate alındığı zaman, “ortak anlam ve vurgu olarak” Yahudilerin zulüm ve fesat çıkarmakta çok aşırı davranacakları ve bu sebeple yeryüzünde onlara arka çıkacak herhangi bir milletin kalmayacağı anlaşılmaktadır. Hatta daha ötede onların yapıp ettiklerinden doğal çevre, taşlar, ağaçlar bile iyice rahatsız olacak ve onlar da Yahudilere karşı cephe alacak duruma gelecektir. Yahudiler, Filistin’de bol bulunan dikenli bir ağaç çeşidi olan garkad dışında sığınacak herhangi bir ağaç ya da taş bile bulamayacaklardır. Zulümleri sebebiyle onlara karşı böylesine küresel bir nefret oluşacaktır.
İsrail’in, Ortadoğu halklarına karşı uygulamakta olduğu akıl almaz, sürekli, çok yönlü ve planlı zulüm ve yok etme politikası, kendilerini böyle bir küresel yalnızlığa doğru götürmektedir.
Hadis-i şerifin rivayetindeki ifadeler incelendiğinde ortaya çıkan diğer bir anlam ve vurgu da bu savaşta Müslümanların saldırgan taraf olmayacağı vurgusudur.
Böyle olunca da dünya kamuoyu Yahudilerle Müslümanların savaşında Müslümanları haklı bulacak ve Müslümanları destekleyeceklerdir. Tabi ki, şeytan her zaman kendisine taraftar bulmakta mahirdir ve bu savaşta da bulacaktır.
Günümüzde Yahudilerle dirsek temasında bulunan birçok devlet vardır. Yahudilerle dirsek teması bulunan bu devletler Irak’ı ve Suriye’yi yaşanmaz hale getirmiş ve Yahudi fitnesinin Orta Doğu’yu ateş cehennemine çevirmesine yardım etmişlerdir.
Şu gerçek apaçık ortadadır ki, Yahudilerin Orta Doğuda kurdukları Terörist devlet İsrail bozguna ve ağır bir yenilgiye uğratılıncaya kadar bu fitne ahir zamanın acı bir musibeti olarak devam edecektir.
Lakin eninde sonunda İnananlar galip gelecek, Yahudiler bozguna ve ağır bir yenilgiye uğratılarak top yekûn cehenneme sürüleceklerdir. Yahudiler gibi onlara destek veren Milletler de akıttıkları kanda boğulacaklardır. Çıkarttıkları fitnenin hesabı Yahudilerden ve onların destekçilerinden bir bir sorulacaktır. Mazlumun âhı zalime kâr kalmayacaktır.
Şu biline ki, Yahudi kavmi Hayber'den sürüldü ama bu topraklardan sürülmeyecek, bir daha fitne çıkartmasınlar diye bu topraklara sonsuza dek gömüleceklerdir!
Yeter ki, biz Müslümanlar kendimize gelelim ve inancımız uğruna şehit olmayı şeref bilelim.
Yeter ki, cihadın sembolü olan kılıcı kınından çıkaralım ve tekrar elimize alalım. İşte o zaman; değil bir avuç Yahudi ve onların uşakları, bütün dünya karşımıza çıksa; Bedir’de olduğu gibi, Çanakkale’de olduğu gibi geldiklerine geleceklerine bin pişman ederiz. Akıbetleri de hem dünyada hem ahirette hüsran uğramak olacaktır vesselam…                                                                                  Muammer Yeşiltepe (16.02.2016)

9 Şub 2016

Farz bir namazı vaktinde kılmaya eda, vakti geçtikten sonra kılmaya kaza, bozulan bir namazı tekrar kılmaya da iade denir.
Bir namaz ya bile bile kasten kılınmayıp kazaya bırakılır veya bir özürden dolayı kazaya kalır.
Bir vakit namazı kastî olarak kılmayıp kazaya bırakmak büyük bir günahtır. Böyle bir hareketten uzak durulmalıdır. Bu çeşit bir hatanın işlenmesi durumunda üzerimizde borç olan namaz bir an önce kaza edilmeli, borçtan kurtulmalıdır. Çünkü ölümün ne zaman gelip çatacağı belli olmaz. Ölüm gelir de bizi hazırlıksız yakalarsa, âhirete borçlu olarak gitmiş oluruz.
Vaktinde kılınmayan bir namazın kazasının kılınması ile her ne kadar borçtan kurtulunmuş olunsa da, işlenen günah için ayrıca tevbe istiğfar edip, Allah'tan af dikmek lâzımdır. Bunun için hem kaza, hem de tevbe edilmelidir.
Unutmak, uyku veya meşru bir mazeretten dolayı vaktinde kılınamayan namazlar hatırlandığı anda veya meşru özür geçtikten hemen sonra fazla vakit geçirmeden kaza edilmelidir.
Bazı özürler vardır ki, bu hallerde kılınmayan namazlar daha sonra kaza edilmezler. Kadınların âdet ve lohusalık hali, beş vakit devam eden sar'a veya cinnet hali gibi özürler bu çeşit özürlerdendir. Zaten âdet gören ve lohusa olan kadının namaz kılması caiz olmayıp haramdır.
Vakti içinde kılınmayan beş vakit namazın kazası farz, vitir namazının kazası vacip, sünnetin kazası da sünnettir.  
Kazası sünnet olan, yalnız sabah namazının sünnetidir. İçinde bulunduğumuz günün sabah namazı kazaya kalmış ise o günün öğle vakti öncesindeki kerahat vakti girmeden o günkü sabah namazının farzı da sünneti de kaza edilir. Kazanın kılınması öğle vaktinden sonraya kalınca sünnet kılınmaz, sadece farz kaza edilir.
Zamanında kılınamayan bazı vakit sünnetleri de daha sonra kılınarak kaza edilir.
Meselâ, cemaate yetişmek için öğle namazının ilk sünneti kılınamadığı takdirde, cemaatle farz namaz kılındıktan sonra ilk sünnet ayrıca kılınır ve ardından iki rekât son sünnet kılınarak öğle namazı tamamlanır. Yine cuma namazının ilk sünneti hutbeden önce kılınamadığı takdirde, Cumanın iki rekât farzından sonra kaza edilerek kılınır.
Cemaate yetişmek için iki rekât kılınarak yarıda bırakılmış olan öğlenin ve cumanın ilk sünnetleri de aynen bu şekilde dört rekât olarak kaza edilir. Bu sünnetlerin dışındaki diğer vakit namazlarının sünnetleri kılınmadıkları zamanlar kaza edilmezler.
Meselâ ikindi ve yatsı namazının sünnetleri farzdan önce kılınmadıkları zaman daha sonra kılınmazlar.
Kaza namazları, ne şekilde kazaya kalmış ise aynı şekilde kılınacaktır. Sabah 2, öğle 4, ikindi 4, akşam 3, yatsı 4 ve vitir 3 rekat olarak kaza edilir.
Her namaz için belirli bir zaman veya mekan tayin edilmez. Yani ikindi namazının kazası ikindi vaktinde kılınır diye bir sınır yoktur. Kaza namazını kılarken ikindi namazının yatsıdan önce veya öğlenin sabahtan sonra kılınması gibi bir şartta yoktur. İsteyen istediği zamanda istediği vakitte kaza namazını kılınabilir. Fakat kerahet dediğimiz zamanlarda kılınmamasına dikkat edilmelidir.
Bu vakitler de güneş doğduktan 45 dk sonraya, Güneş batmadan 45 dk. Önceye kadar ve Güneş tam tepede olduğu zaman (öğleye 30 dk. Kala) namaz kılınması hoş görülmemiştir. Bunların dışındaki bütün zamanlarda kaza namazı kılınabilir.
KAZA NAMAZLARI NASIL KILINIR?
Vaktinde kılamadığı için kazaya kalan namazları altı vakti bulan veya altı vakitten daha çok kaza borcu olan bir kimsenin kaza namazları arasında bir sıra takibi yapması gerekmediği gibi, kaza namazları ile vakit namazları arasında da bir sıra takibi yapmasına gerek olmaz. Namaz kılmanın mekruh olduğu üç kerahet vaktinin dışında istediği ve müsait olduğu her zaman kaza namazı kılabilir. Çünkü kaza namazları için belli bir vakit yoktur.
Meselâ, vaktinde kılınamamış olan bir ikindi namazı yatsıdan sonra, bir yatsı namazı da öğleden sonra kılınabilir. Kaza namazlarını kılarken vakti belirlemeye gerek yoktur. Bu çok zor olacağı için kolay olanı yapmak daha uygundur.
Ezan ve kamet vakit namazları için sünnet olduğu gibi, kaza namazları için de sünnettir. Çünkü ezan ile kamet vakitlerin değil, namazın sünneti olduğu için, kaza namazı kılarken de ezan ve kamet okumak sünnet kabul edilmiştir. Birden fazla kaza namazı kılınacaksa, meclis aynı olsun, farklı olsun her bir namaz için ayrı ayrı ezan ve kamet getirilmesi daha faziletli görülmüş ise de, aynı yerde birden fazla kaza kılınacak olduğunda bunların ilkinde bir kere ezan okunup diğerlerinde sadece kamet okunması da yeterlidir.
Şehirde oturanların mahallelerinde ezan okunuyor ve kamet ediliyorsa, ister yalnız olsun, ister cemaatle olsun ezansız ve kametsiz namaz kılmalarında bir kerahet yoktur. Vaktin ezanı okunup bittikten sonra tekrar ezan okumadan kaza veya vakit namazlarını kılabilirler. Fazilet bakımından vakit veya kaza namazlarının ezan ve kametle kılınmaları daha faziletli kabul edilmiştir.
Kaza namazına şöyle niyet edilir: "Niyet ettim Allah rızası için, vaktine yetişip de kılamadığım ilk öğle namazını yahut son öğle namazını kılmaya." Böylece kazaya kalmış olan namazlar, ya ilk kazaya kalmış olanından başlanılmış olur veya en son kazaya kalmış olanından başlanılmış olur ki, her iki halde de belli bir düzene göre geçmiş kaza namazları kılınarak üzerimizde olan kaza namazı borcu azalmış olur.  
Daha kolay olması bakımından "Niyet ettim Allah rızası için üzerimde kazası bulunan en son “veya en ilk” öğle veya ikindi namazının farzını kaza etmeye" şeklinde niyet etmek de yeterlidir.
Kazaya kalmış olan namazların kaç vakit olduğunu kesin olarak bilemeyen kimse, galip tahminine göre hareket eder. Sayı bakımından tam bir tahmin yapılamıyorsa, üzerinde kaza namazı kalmadığı kanaatine varıncaya kadar kılar. Aynı namazları kazaya kalmış olanlar bu namazı cemaatle kılabilirler. Fakat farklı farklı namazların kazasını kılmak isteyen kimseler o kaza namazlarını cemaat halinde kılmayıp; ayrı ayrı kılmaları gerekir.
Kaza namazlarını, mümkünse evde kılmayı tercih etmelidir. Şayet bu namazlar mazeretsiz olarak kazaya bırakılmışsa bir günah sayılacağından bunu teşhir etmek uygun değildir.                                        


Selam ve dua ile    (Muammer Yeşiltepe)   

Bu hükümler Hanefi mezhebine mensup kişiler için geçerlidir.
Bu yazıda Ehl-i Sünnete mensup Hanefi fıkıh âlimlerinin görüşleri aktarılmıştır.

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *

Ziyaretciler

Günün Hadis-i Şerifi

Geçmiş Yazılar