22 Şub 2016

اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ اْلعاَلَمِينَ  وَالصَّلآةُ وَالسٍّلاَمُ عَلَى سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ  وَاَوْلَادِهِ  وَأَزْوَاجِهِ  وَأَصْحَابِـهِ  وَأَتْـبَاعِهِ  وَذُرِّيَّاتِـهِ  أَجْمَعِينَ
Hamd âlemlerin Rabbi Allahü Teâlâ'ya mahsustur. Salat ve Selam efendimiz Hz Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’e onun âline, evladına, ezvacına, ashabına, etba’ına ve cümle zürriyetine olsun 
اَللَّهُمَّ وَارْضَ عَنِ الْخُلَفَاءِ  سَيِّدِنَا اَبِى بَكْرٍ وَعُمَرَ وَعُثْمَانَ وَعَلِىٍّ ذَوِىالصِّدْقِ وَالْوَفَاءِ  وَعَنْ عَشَرَةِ الْمُبَشَّرَةِ وَآلِ بَيْتٍ الْمُصْطَفَى وَعَنِ اْلاَنْصَارِ وَالْمُهَاجِرِينَ وَالتَّابِعِينَ اِلَى يَوْمِ الْجَزَاءِ
Allah’ım! Sadakat ve vefa sahibi olan, Halife efendilerimiz Ebu Bekir’den, Ömer’den, Osman’dan, Ali’den, Aşere-i Mübeşşereden, Hz. Muhammet Mustafa’nın Ehli Beytinden, Muhacirden, Ensardan, Tabiinden kıyamet gününe kadar razı ol
أَللَّٰـهُمَّ رَبَّـنَا  تَـقَـبَّـلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ  وَتُبْ عَلَيْنَا يَا مَوْلٰــنَآ إِنَّكَ أَنْتَ التَّــوَّابُ الرَّحِيمُ
Ey Allah’ım! Ey Rabbimiz!  Bizden kabûl buyur. Şüphesiz Sen işiten ve bilensin
Ey Mevlâmız! Tevbemizi kabûl eyle, Çünkü Sen tevbeleri kabûl eden ve merhamet edensin
وَاهْدِنَا وَوَفِّقْـنَآ إِلَى الْحَقِّ وَإِلٰى طَرِيقٍ مُسْتَـقِيمٍ  بِـبَـرَكَـةِ الْقُرْأٰنِ الْعَظِيم وَبِحُرْمَـةِ مَنْ أَرْسَلْـتَـهُ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
Azim olan Kur’ân-ı Kerîm’in bereketi ile ve Alemlere rahmet olarak gönderdiğin Peygamber  efendimiz (s.a.v.) hürmetine bize hidâyet eyle, hakka ve doğru yola ulaşmaya muvaffâk eyle
وَاعْفُ عَـنَّا يَا كَرِيمُ   وَاعْفُ عَـنَّا يَا رَحِيمُ  وَاغْفِرْ لَـنَا ذُنُـوبَـنَا بِفَضْلِكَ وَكَرَمِكَ يَآأَكْرَمَ الْاَكْرَمِينَ  وَيَا اَرْحَمَ ارَّاحِمِينَ
Ey Kerîm bizi affeyle, Ey rahim bizi affayle. Ey ikram edenlerin en ikramcısı, ey merhametlilerin en merhametlisi; fazlın ve kereminle günahlarımızı bağışla!
أَللَّٰـهُمَّ اهْدِنَا بِـهِدَايَـةِ الْقُرْأٰنِ  أَللَّٰـهُمَّ اَجِرْنَا مِنَ النِّيرَانِ  أَللَّٰـهُمَّ ارْفَعْ دَرَجَاتِـنَا  وَكَفِّرْعَـنَّا سَيِّأٰتِـنَا  يَا ذَا الْفَضْلِ وَالْاِحْسَانِ
Allâh’ım! Bizi Kur’ânın hidayeti ile hidâyete ulaştır. Allâh’ım! Bizi ateşlerden koru
Ey fazilet ve ihsan sahibi Allâh’ım! Derecelerimizi yücelt ve kusurlarımızı ört
َأَللَّٰـهُمَّ طَهِّرْ قُـلوُبَـنَا  وَاغْفِرْ ذُنُـوبَـنَا   وَاسْتُرْ عُيوُبَـنَا   وَاشْفِ مَرْضَانَا وَارْحَمْ مَوْتَانَا  وَاغْفِرْ أٰبَآءَنَا وَأُمَّـهَاتِـنَا وَاِخْوَانِنَا وَأَخَوَاتِـنَا وَأَوْلَادِنَا وَأَقْرِبَآئِـنَا وَأَحِبَّآئِـنَا وَلِمَنْ كَانَ لَهُ حَقٌّ عَلَـيْـنَا  وَإِلٰي جَمِيعِ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ  أَلْاَحْـيَآءِ مِـنْـهُمْ وَالْاَمْوَاتِ
Allâh’ım! Kalblerimizi temizle, günahlarımızı bağışla, ayıplarımızı ört, hastalarımıza şifâ ver, ölmüşlerimize rahmet eyle,  babalarımızı, analarımızı, erkek ve kardeşlerimizi, çocuklarımızı, akrabâlarımızı, sevdiklerimizi, sâdık dostlarımızı üzerimizde hakkı bulunan kimseleri, bil cümle Mü’min ve Mü’minatı Müslim ve Müslimatı hayatta bulunanları ve vefat etmiş olanları bağışla
أَللَّٰـهُمَّ  أَصْلِحْ دِيـنَـنَا وَدُنْـيَانَا  وَشَتِّتْ شَمْلَ أَعْدَآئِـنَا  وَاحْفَظْ أَهْلَـنَا وَأَمْوَالَـنَا وَبِلَادَنَا وَبِلَادِ اِسْلَامَنَا  يَا اَرْحَمَ ارَّاحِمِينَ اَنْتَ مَوْليناَ فاَنْصُرْناَ عَلىَ الْقَوْمِ الْكاَفِرينَ
Allâh’ım! Dînimizi ve dünyâmızı ıslâh eyle, düşmanlarımızın toparlanmasını dağıt. Ehlimizi, mallarımızı, beldelerimizi ve İslam beldelerini koru. Ey merhametlilerin en merhametlisi Sen bizim Mevlâ'mızsın. Kâfirler topluluğu üzerine bize yardım et!   
اَللّهُمَّ يَا مُجِيبَ الْمُضْطَرّينَ وَيَا صَريخَ الْمَكْرُوبينَ  اِكْشِفْ عَنَّا هَمَّنَا وَ غَمَّنَا وَ كُرْبَتَنَا فَاِنَّكَ تَرى مَا نَزَلَ بِنَا وَبِالْمُؤْمِنينَ جَميعًا
Ey çaresizlerin duasını kabul eden ve ey darda kalanlara imdat eden Allah'ım, Bizden hüznümüzü, gamımızı sıkıntımızı kaldır. Zira Sen bizim başımıza gelenleri ve bütün müminlerin başına gelenleri görüyorsun
اَلَّلهُمَّ ثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَارْبُطْ عَلَى قُلُوبِنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Allah’ım! Ayaklarımızı sabit kıl, kalplerimize kuvvet ver, kâfir kavme karşı bize yardım et!
اَلّلهُمَّ أَذِلَّ الشِّرْكَ وَالْمُشْرِكِينَ , وَاهْزِمِ أَعْدَاءَنَا وَأَعْدَاءَ الدِّينِ
Allah’ım! Şirki ve müşrikleri rezil et, düşmanlarımızı ve din düşmanlarını hezimete uğrat! 
اَلَّلهُمَّ اخْذِلْ حُكَّامَ الظُّلْمِ وَأَعْوَانَهُمْ وَأَتْبَاعَهُمْ
Allah’ım! Zulmün önderlerini ve onların yardımcılarını ve takipçilerini rüsvâ eyle
اَلَّلهُمَّ أَنْزِلِ الرُّعْبَ فِي قُلُوبِهِمْ وَشَتِّتْ شَمْلَهُمْ وَفَرِّقْ جَمْعَهُم إِنَّكَ أَنْتَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ
Allah’ım kalplerine korku sal, topluluklarını dağıt ve birliklerini parça parça et! Şüphe yok ki Sen mağlup edilmesi imkânsız olansın ve pek kuvvetli olansın
اَلَّلهُمَّ أَعِزَّ الإسْلَامَ وَالمُسْلِمِينَ وَاجْمَعْ كَلِمَتَهُمْ وَوَحِّدْ صُفُوفَهُمْ
Allah’ım! İslam’ı ve Müslümanları güçlendir! Onları bir araya getir, saflarını birleştir
اَلَّلهُمَّ انْصُرِالْإِسْلَامَ وَالْمُسْلِمِينَ الْمُسْتَضْعِفِينَ فِي كُلِّ بِلَادِ الْمُسْلِمِينَ اَللَّهُمَّ اَيِّدْ كَلِمَةَ الْحَقِّ وَالدِّينِ اَللّهُمَّ انْصُرْ مَنْ نَصَر َالدِّينَ  وَاخْذُلْ مَنْ خَذَلَ الْمُسْلِمِينَ
Allah’ım! Müslümanlara ve Müslümanların yaşadığı bütün beldelerdeki zayıf ve savunmasız Müslümanlara yardım et! Allah’ım! Dinimizi ve hak olan davamızı destekle! Allah’ım Dine yardım edene Sen de yardım et, Müslümanları rüsvâ etmek isteyenleri perişan eyle!
اَللّٰهُمَّ انْصُرْ جُيُوشَ الْمُسْلِمِينَ وَعَسَاكِرَ الْمُوَحِّدِينَ وَاكْتُبُ الصِّحَّةَ وَالسَّلَامَةَ وَالْعَافِيَةَ عَلَيْنَا وَعَلَى الْحُجَّاجِ وَالْغُزَاتِ وَ الْمُسَافِرِينَ وَالْمُقِيمِينَ وَالْحَاضِرِينَ وَالْغَائِبِينَ فِى بَرِّكَ وَبَحْرِكَ مِنْ اُمَّةِ مُحَمَّدٍ عَلَيْهِمْ أَجْمَعِينَ
Allah’ım! Tevhit askerlerine ve Müslümanların ordularına yardım eyle. Hacıların, gazilerin, misafirlerin, mukimlerin, burada bulunanların, bulunmayanların, denizdekilerin, karadakilerin, bizim ve cümle ümmet-i Muhammed’in üzerine sıhhat, selamet ve afiyet yaz
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينْ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينْ
Selam Peygamberlerin üzerine, Hamd de âlemlerin rabbine olsun
                                                                ÂMİN! 

16 Şub 2016

Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve selem Şöyle buyurdu:
“Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta müslümanlar Yahudileri öldürürler. Hatta bir Yahudî; taşın, ağacın arkasına gizlenir. Bunun üzerine o taş, o ağaç, “Ey müslüman, Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi gel, onu öldür” der. Yalnızca garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” (Hadis-i şerif, “muttefakun aleyh”dir  Buhârî (v. 256) ve Müslim’in (v. 261) Sahih’lerinde bulunan bir rivâyettir.)

Bu ve buna benzer birçok Hadis-i şerifte Müslümanların Yahudilerle savaşacakları ve Yahudileri mağlup edecekleri açık bir dil ile bildirilmiştir. 
Hadis-i şerifin rivayetindeki ifadeler dikkate alındığı zaman, “ortak anlam ve vurgu olarak” Yahudilerin zulüm ve fesat çıkarmakta çok aşırı davranacakları ve bu sebeple yeryüzünde onlara arka çıkacak herhangi bir milletin kalmayacağı anlaşılmaktadır. Hatta daha ötede onların yapıp ettiklerinden doğal çevre, taşlar, ağaçlar bile iyice rahatsız olacak ve onlar da Yahudilere karşı cephe alacak duruma gelecektir. Yahudiler, Filistin’de bol bulunan dikenli bir ağaç çeşidi olan garkad dışında sığınacak herhangi bir ağaç ya da taş bile bulamayacaklardır. Zulümleri sebebiyle onlara karşı böylesine küresel bir nefret oluşacaktır.
İsrail’in, Ortadoğu halklarına karşı uygulamakta olduğu akıl almaz, sürekli, çok yönlü ve planlı zulüm ve yok etme politikası, kendilerini böyle bir küresel yalnızlığa doğru götürmektedir.
Hadis-i şerifin rivayetindeki ifadeler incelendiğinde ortaya çıkan diğer bir anlam ve vurgu da bu savaşta Müslümanların saldırgan taraf olmayacağı vurgusudur.
Böyle olunca da dünya kamuoyu Yahudilerle Müslümanların savaşında Müslümanları haklı bulacak ve Müslümanları destekleyeceklerdir. Tabi ki, şeytan her zaman kendisine taraftar bulmakta mahirdir ve bu savaşta da bulacaktır.
Günümüzde Yahudilerle dirsek temasında bulunan birçok devlet vardır. Yahudilerle dirsek teması bulunan bu devletler Irak’ı ve Suriye’yi yaşanmaz hale getirmiş ve Yahudi fitnesinin Orta Doğu’yu ateş cehennemine çevirmesine yardım etmişlerdir.
Şu gerçek apaçık ortadadır ki, Yahudilerin Orta Doğuda kurdukları Terörist devlet İsrail bozguna ve ağır bir yenilgiye uğratılıncaya kadar bu fitne ahir zamanın acı bir musibeti olarak devam edecektir.
Lakin eninde sonunda İnananlar galip gelecek, Yahudiler bozguna ve ağır bir yenilgiye uğratılarak top yekûn cehenneme sürüleceklerdir. Yahudiler gibi onlara destek veren Milletler de akıttıkları kanda boğulacaklardır. Çıkarttıkları fitnenin hesabı Yahudilerden ve onların destekçilerinden bir bir sorulacaktır. Mazlumun âhı zalime kâr kalmayacaktır.
Şu biline ki, Yahudi kavmi Hayber'den sürüldü ama bu topraklardan sürülmeyecek, bir daha fitne çıkartmasınlar diye bu topraklara sonsuza dek gömüleceklerdir!
Yeter ki, biz Müslümanlar kendimize gelelim ve inancımız uğruna şehit olmayı şeref bilelim.
Yeter ki, cihadın sembolü olan kılıcı kınından çıkaralım ve tekrar elimize alalım. İşte o zaman; değil bir avuç Yahudi ve onların uşakları, bütün dünya karşımıza çıksa; Bedir’de olduğu gibi, Çanakkale’de olduğu gibi geldiklerine geleceklerine bin pişman ederiz. Akıbetleri de hem dünyada hem ahirette hüsran uğramak olacaktır vesselam…                                                                                  Muammer Yeşiltepe (16.02.2016)

9 Şub 2016

Farz bir namazı vaktinde kılmaya eda, vakti geçtikten sonra kılmaya kaza, bozulan bir namazı tekrar kılmaya da iade denir.
Bir namaz ya bile bile kasten kılınmayıp kazaya bırakılır veya bir özürden dolayı kazaya kalır.
Bir vakit namazı kastî olarak kılmayıp kazaya bırakmak büyük bir günahtır. Böyle bir hareketten uzak durulmalıdır. Bu çeşit bir hatanın işlenmesi durumunda üzerimizde borç olan namaz bir an önce kaza edilmeli, borçtan kurtulmalıdır. Çünkü ölümün ne zaman gelip çatacağı belli olmaz. Ölüm gelir de bizi hazırlıksız yakalarsa, âhirete borçlu olarak gitmiş oluruz.
Vaktinde kılınmayan bir namazın kazasının kılınması ile her ne kadar borçtan kurtulunmuş olunsa da, işlenen günah için ayrıca tevbe istiğfar edip, Allah'tan af dikmek lâzımdır. Bunun için hem kaza, hem de tevbe edilmelidir.
Unutmak, uyku veya meşru bir mazeretten dolayı vaktinde kılınamayan namazlar hatırlandığı anda veya meşru özür geçtikten hemen sonra fazla vakit geçirmeden kaza edilmelidir.
Bazı özürler vardır ki, bu hallerde kılınmayan namazlar daha sonra kaza edilmezler. Kadınların âdet ve lohusalık hali, beş vakit devam eden sar'a veya cinnet hali gibi özürler bu çeşit özürlerdendir. Zaten âdet gören ve lohusa olan kadının namaz kılması caiz olmayıp haramdır.
Vakti içinde kılınmayan beş vakit namazın kazası farz, vitir namazının kazası vacip, sünnetin kazası da sünnettir.  
Kazası sünnet olan, yalnız sabah namazının sünnetidir. İçinde bulunduğumuz günün sabah namazı kazaya kalmış ise o günün öğle vakti öncesindeki kerahat vakti girmeden o günkü sabah namazının farzı da sünneti de kaza edilir. Kazanın kılınması öğle vaktinden sonraya kalınca sünnet kılınmaz, sadece farz kaza edilir.
Zamanında kılınamayan bazı vakit sünnetleri de daha sonra kılınarak kaza edilir.
Meselâ, cemaate yetişmek için öğle namazının ilk sünneti kılınamadığı takdirde, cemaatle farz namaz kılındıktan sonra ilk sünnet ayrıca kılınır ve ardından iki rekât son sünnet kılınarak öğle namazı tamamlanır. Yine cuma namazının ilk sünneti hutbeden önce kılınamadığı takdirde, Cumanın iki rekât farzından sonra kaza edilerek kılınır.
Cemaate yetişmek için iki rekât kılınarak yarıda bırakılmış olan öğlenin ve cumanın ilk sünnetleri de aynen bu şekilde dört rekât olarak kaza edilir. Bu sünnetlerin dışındaki diğer vakit namazlarının sünnetleri kılınmadıkları zamanlar kaza edilmezler.
Meselâ ikindi ve yatsı namazının sünnetleri farzdan önce kılınmadıkları zaman daha sonra kılınmazlar.
Kaza namazları, ne şekilde kazaya kalmış ise aynı şekilde kılınacaktır. Sabah 2, öğle 4, ikindi 4, akşam 3, yatsı 4 ve vitir 3 rekat olarak kaza edilir.
Her namaz için belirli bir zaman veya mekan tayin edilmez. Yani ikindi namazının kazası ikindi vaktinde kılınır diye bir sınır yoktur. Kaza namazını kılarken ikindi namazının yatsıdan önce veya öğlenin sabahtan sonra kılınması gibi bir şartta yoktur. İsteyen istediği zamanda istediği vakitte kaza namazını kılınabilir. Fakat kerahet dediğimiz zamanlarda kılınmamasına dikkat edilmelidir.
Bu vakitler de güneş doğduktan 45 dk sonraya, Güneş batmadan 45 dk. Önceye kadar ve Güneş tam tepede olduğu zaman (öğleye 30 dk. Kala) namaz kılınması hoş görülmemiştir. Bunların dışındaki bütün zamanlarda kaza namazı kılınabilir.
KAZA NAMAZLARI NASIL KILINIR?
Vaktinde kılamadığı için kazaya kalan namazları altı vakti bulan veya altı vakitten daha çok kaza borcu olan bir kimsenin kaza namazları arasında bir sıra takibi yapması gerekmediği gibi, kaza namazları ile vakit namazları arasında da bir sıra takibi yapmasına gerek olmaz. Namaz kılmanın mekruh olduğu üç kerahet vaktinin dışında istediği ve müsait olduğu her zaman kaza namazı kılabilir. Çünkü kaza namazları için belli bir vakit yoktur.
Meselâ, vaktinde kılınamamış olan bir ikindi namazı yatsıdan sonra, bir yatsı namazı da öğleden sonra kılınabilir. Kaza namazlarını kılarken vakti belirlemeye gerek yoktur. Bu çok zor olacağı için kolay olanı yapmak daha uygundur.
Ezan ve kamet vakit namazları için sünnet olduğu gibi, kaza namazları için de sünnettir. Çünkü ezan ile kamet vakitlerin değil, namazın sünneti olduğu için, kaza namazı kılarken de ezan ve kamet okumak sünnet kabul edilmiştir. Birden fazla kaza namazı kılınacaksa, meclis aynı olsun, farklı olsun her bir namaz için ayrı ayrı ezan ve kamet getirilmesi daha faziletli görülmüş ise de, aynı yerde birden fazla kaza kılınacak olduğunda bunların ilkinde bir kere ezan okunup diğerlerinde sadece kamet okunması da yeterlidir.
Şehirde oturanların mahallelerinde ezan okunuyor ve kamet ediliyorsa, ister yalnız olsun, ister cemaatle olsun ezansız ve kametsiz namaz kılmalarında bir kerahet yoktur. Vaktin ezanı okunup bittikten sonra tekrar ezan okumadan kaza veya vakit namazlarını kılabilirler. Fazilet bakımından vakit veya kaza namazlarının ezan ve kametle kılınmaları daha faziletli kabul edilmiştir.
Kaza namazına şöyle niyet edilir: "Niyet ettim Allah rızası için, vaktine yetişip de kılamadığım ilk öğle namazını yahut son öğle namazını kılmaya." Böylece kazaya kalmış olan namazlar, ya ilk kazaya kalmış olanından başlanılmış olur veya en son kazaya kalmış olanından başlanılmış olur ki, her iki halde de belli bir düzene göre geçmiş kaza namazları kılınarak üzerimizde olan kaza namazı borcu azalmış olur.  
Daha kolay olması bakımından "Niyet ettim Allah rızası için üzerimde kazası bulunan en son “veya en ilk” öğle veya ikindi namazının farzını kaza etmeye" şeklinde niyet etmek de yeterlidir.
Kazaya kalmış olan namazların kaç vakit olduğunu kesin olarak bilemeyen kimse, galip tahminine göre hareket eder. Sayı bakımından tam bir tahmin yapılamıyorsa, üzerinde kaza namazı kalmadığı kanaatine varıncaya kadar kılar. Aynı namazları kazaya kalmış olanlar bu namazı cemaatle kılabilirler. Fakat farklı farklı namazların kazasını kılmak isteyen kimseler o kaza namazlarını cemaat halinde kılmayıp; ayrı ayrı kılmaları gerekir.
Kaza namazlarını, mümkünse evde kılmayı tercih etmelidir. Şayet bu namazlar mazeretsiz olarak kazaya bırakılmışsa bir günah sayılacağından bunu teşhir etmek uygun değildir.                                        


Selam ve dua ile    (Muammer Yeşiltepe)   

Bu hükümler Hanefi mezhebine mensup kişiler için geçerlidir.
Bu yazıda Ehl-i Sünnete mensup Hanefi fıkıh âlimlerinin görüşleri aktarılmıştır.

28 Oca 2016

Peygamberimiz (s.a.v.)’in adı anıldığında O’na salat ve selam göndermenin fazileti ve ahirette Peygamberimizin (s.a..v) şefaatine vesile olacağı konusunda Ehl-i Sünnet alimleri görüş birliği içerisindedir.
Resulullah’a (s.a.v.) salat ve selam göndermek çok hayırlı ve mübarek bir iştir. Bunu çok yapanın Allah (c.c.) ahirette mevkisini yükseltir.
Peygamberimizin (s.a.v.) hadislerine göre, Resulullahın (s.a.v.) adı anıldığında O’na salat ve selam göndermeyenler, ahirette büyük bir hayırdan mahrum kalırlar.
Kur’an-ı Kerimde: "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler! Siz de O’na tam bir teslimiyetle salat ve selam edin!.." Buyruluyor.  (Ahzap Suresi, ayet: 56)

Bu ayeti delil alan Ehl-i Sünnet âlimlerine göre; Kişinin ömründe bir defa salavat getirmesi farzdır.
Peygamberimizin (s.a.v.) ismini duyan kişinin ilk duyuşunda salavat getirmesi vaciptir.

Aynı yerde Efendimizin (s.a.v.) ismi tekrarlanırsa, ilk salavattan sonraki salavatları getirmesi ise sünnettir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir keresinde minbere çıkarken, Bir adım çıktı, "Amin.." dedi; Bir adım daha çıktı, yine "Amin.." dedi; Bir adım daha çıktı, yine "Amin.." dedi.
Hutbesi bittikten sonra: Sahabeyi kiram "Yâ Rasûlallah! Minbere çıktığınız zaman amin dediniz, her adımınızda bunu tekrar neden söylediniz?" diyerek sebebini sordular.
Efendimiz (s.a.v.): "Cebrail (a.s.) geldi ve “Annesi, babası veya sadece onlardan biri hayattayken onlara ulaşmış bir evlat, (onlara güzel hizmet edip, onların hayır duasını alıp) cenneti kazanamadıysa ona yazıklar olsun, burnu yerde sürtünsün!” dedi, ben de amin dedim.” 

            "Yine Cebrail(a.s.): “Sen peygamber olarak bir insanın yanında anıldığın zaman, sana salat-ü selâm getirmez ise; ona yazıklar olsun!.. Onun burnu yere sürünsün!” dedi.  Ben de ona amin dedim."

"Yine Cebrail(a.s.): “Ramazana eriştiği halde bir insan, ramazanın feyzinden, bereketinden istifade edememiş, ramazan gelmiş-geçmiş de hâlâ Allah'ın mağfiret ettiği bir kul olamamışsa, Allah'ın affını, mağfiretini kazanamamışsa, yazıklar olsun o kula!.. Onun burnu yerde sürünsün!"' diye  dua etti.  Ben de ona amin dedim” buyurdu.
(Buharî, el-edebu’l-müfred- 1419/1998, Riyad- 1/338;   Taberanî-evsat- h. no: 8994; Bezzar, h. no: 1405; Mecmau’z-zevaid, 10/164)  

Peygamber Efendimizden  (s.a.v.) salavat hakkında bir birkaç hadis-i şerif daha aktaralım.

"Yanında ben anıldığım halde üzerime salavat getirmeyen kimsenin burnu yerde sürtülsün hakarete uğrasın."  (Tirmizi, Nevevî)

"Kıyamet günü bana en yakın olanınız ve şefaatime hak kazananınız, benim üzerime en fazla salavat getirenlerinizdir." (Tirmizi)

"Her kim benim üzerime salavat getirirse, Allah bu yüzden ona on misli mağfiret eder." 
(Ebu Davud)

“Asıl cimri, yanında ismim anıldığı halde bana salavat getirmeyendir.” (Tirmizi)

Bu vesile ile biz de Efendimiz sallallahü aleyhi ve selem’e bir kez daha salavat getirelim.

ALLAHÜMME SALLİ ALA SEYYİDİNA MUHAMMEDİN VE ALÂ ÂLİ MUHAMMED 
                          
                            Selam ve dua ile,                                      
                                                               Muammer Yeşiltepe  (28.01.2016)

26 Oca 2016

Gözün haramdan korunması farzdır. Buna erkeklerin de kadınların da dikkat etmesi gerekmektedir.
Birbirleriyle evlenmelerinde dinî bakımdan sakınca olmayan erkek ve kadın birbirlerine nâ mahremdirler. Nâ mahrem kişilerin zorunlu olmadıkça tek başlarına bir araya gelmeleri dinimizce uygun değildir.  
Geçimini temin etmek için çalışmak zorunda kalma gibi bir sebeple veya alış-veriş gibi sebeplerle bir araya gelme durumu hâsıl olursa; aynı ortamda bulunma, konuşma ve muhatap olma gibi zorunlu ilişkilerde nâ mahrem olan kişiler bakışlarını kontrol altında tutmalılar ve birbirileriyle göz göze gelmemeye dikkat etmelidirler. Şayet dikkatsizlik sebebiyle ve istemedikleri halde göz göze gelmişlerse, bakışlarını edeple birbirilerinden kaçırmaları gerekmektedir.
Bir zaruret olmaksızın bakışlarını devam ettirmeleri, karşı tarafa dikkatli, kasıtlı ve alımlı bakmaları yasaklanmıştır.  
Ayet-i Kerimede Allah celle celalühü şöyle buyurmaktadır: “(Ey Resûlüm!) Mü’min erkeklere söyle; gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar! Bu, onlar için daha temizdir. Şüphesiz ki Allah, (onların) yapmakta oldukları şeylerden hakkıyla haberdardır.” (Nur Suresi, Ayet: 30)  
Zaruret halindeki iletişimlerde erkek ve kadının dikkat etmesi gereken hususlar vardır.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mahremi olmayan kimi kadınlara selam verdiğini ya da onların selamını aldığını gösteren uygulama örnekleri vardır.
Bu örnekler göz önüne alındığında bir erkeğin bir kadınla selamlaşmasına; o kadınla bir akrabalık bağı bulunması yahut bir iş veya bir ihtiyaç nedeniyle bir araya gelme zorunluluğunun bulunması ya da kadınların topluluk halinde olması durumunda cevaz verilmiştir.
Bir erkeğin kendisine nikâhı düşebilen yabancı bir kadınla; bir kadının da baba, kardeş ve amcaları gibi mahremleri sayılan erkeklerin dışında diğer erkeklerle tokalaşması caiz görülmemektedir.
Bu hususta Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.)’in nasıl hareket ettiği bizim için şaşmaz bir ölçüdür. Efendimiz (s.a.v.), kendisine bîat için gelen sahabî hanımlara şöyle buyurmuşlardır:
“Ben kadınlarla tokalaşmam.” (Neseî, İbni Mâce)
Aişe (r.a) validemiz:
"Vallahi Allah Rasûlünün eli aslâ bir kadının eline değmedi. O kadınlarla sözle biatleşti." demiştir. (Kurtubî)
Bir kadının bir erkekle iletişim kurmasında zaruret var ise hem kadının hem de erkeğin gerek giyim gerekse davranış biçimi konusunda dikkatli olması gerekmektedir. Bu hususa dikkat edilmediği takdirde birbirine meyilli yaratılmış olan kadın ve erkeğin nefsanî arzularının devreye girme ihtimali vardır. Bu ihtimal sebebiyle de fitne çıkma olasılığı yüksektir. Çünkü nefis ve şeytan boş durmamakta ve insan için daima hile ve tuzak hazırlamaktadırlar.  
Bu konuda Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:  
"Bir erkekle (yabancı) bir kadın baş başa kaldığında onların üçüncüsü şeytandır. (şeytan mutlaka aralarına girer ve fitneye sebep olur) "(Tirmizî  "Sahîhu'l-Câmi'; hadis no: 2165)
Dinimizde bir erkeğin bir kadına, bir kadının da bir erkeğe sürekli bakması şehvet sayılmıştır. Bir Müslüman’ın şehvetle bakabileceği kişi sadece kendi eşidir.  
Elbette insan yolda, çarşıda, pazarda yürürken gözü kapalı veya başı eğik yürüyemez. Böyle olunca da erkeğin kadını, kadının da erkeği görmesi kaçınılmazdır. Eğer bir erkeğin gözünün iliştiği kişi bir kadın ise gözlerini ondan hemen çevirmeli, o hanıma uzun süre bakmamalıdır. Bu kadın içinde durum aynıdır. Bakışı devam ettirmek şehvet nazarıyla bakış olarak algılanacağından İslami kurallara, İslami örf ve adetlere uygun değildir ve bu bakış yasaklanmıştır.
Bu konuda Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Ali'ye (r.a):
"Ya Ali! Bir hanımla karşılaştığında ona arka arkaya bakma; birinci bakış hakkın ise de, ikinci bakışa hakkın yoktur." Buyurmuştur. (Tirmizî)
Yabancı erkekle yabancı kadının aynı ortamda bulunmasının zararlarından birisi de her iki tarafın kalbinin birbirine meyletmesi sebebiyle birbirilerine âşık olmaları ihtimalidir. Aynı ortamda bulunmanın uzun süre devam etmesi durumunda ise bu ihtimal daha da yüksek hale gelir.  
 Böyle olunca da aile yuvalarının yıkılması, evliliklerin harap olması gibi kötü sonuçlar ortaya çıkabilir.
Nitekim birçok erkeğin kalbi, çalışma ortamdaki bir hanıma meyletmiş bu durum sebebiyle erkek evini ihmal etmiş ve yuvasının yıkılmasına sebep olmuştur. Yine birçok kadın da aynı sebepten dolayı kocasını ihmal etmiş ve aile yuvasının yıkılmasına sebep olmuştur.  Daha vahimi nice boşanma olayı; aynı ortamda bulunan erkek veya kadının haram ilişkilere tevessül etmesi sebebiyle meydana gelmiştir. Bu haram ilişkinin meydana gelmesine neden olan başlıca sebep, erkek ve kadınının aynı ortamda bir arada olmaları durumudur.
Bunun içindir ki İslâm şeriatı, kutsal olan aile yuvasını koruma altına almak için yabancı erkekle yabancı kadının aynı ortamda bir arada bulunmasını “haram olan bir fiili işlemeye götüren sebep” olarak görmüş ve bu durumu zorunlu haller dışında yasaklamıştır.
Bizler Müslüman olarak tutum ve davranışlarımızın İslam’a uygun olup olmadığını değerlendirmek, eğer değilse İslam’a uygun hale getirerek ona göre yapmak zorundayız.
Aksi takdirde Allahın emirlerine boyun eğmemiş ve ona itaat etmemiş sayılırız. Şeytanın nefsimize hoş gösterdiği İslam’a uygun olmayan davranışlar sebebiyle hesabımız çok çetin ve sonumuz hüsran olabilir. Allah cümlemizi muhafaza buyursun ve sonu hüsran olan bedbaht kullardan eylemesin. Hesabı kolay olan bahtiyar kullardan eylesin. Âmin!

                                                                     Muammer Yeşiltepe  (26.01.2016)

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *

Ziyaretciler

Günün Hadis-i Şerifi

Geçmiş Yazılar