13 Şub 2019


                       

Esmaî isminde bir kişi anlatıyor: Hz. Ali radıyallahü anh’ın torunlarından ilim erbabı, saçları ortadan iki tarafa ayrılarak taranmış, güzel bir genç gördüm. Kâbe’nin perdesine yapışmış ağlayarak şöyle diyordu: “Ey benim Efendim, Sultanım! Bütün gözler uykuda, yıldızlar battı. Sen dirisin, uyanıksın, bütün mahlûkatı gözeterek, onların işleriyle ilgilenmektesin. Dünya padişahları kapılarını kapattı, şimdi onların kapılarını bekleyen bekçiler var. Sen’in kapın ise muhtaçlara açık. İşte ben, miskin dilenci kapına dilenmeye geldim. Rahmetine ümit bağlıyorum. Ben miskine rahmet kıl, günahlarımı bağışla. Sınırsız ve nihayetsiz keremin ile cennet içinde bana yer ver. İlâhî! Benim ümidim Sen’sin. Günahlarımı bağışla. Hacetimi reva kıl. İlâhî! Azığım çok az, yolum ise çok uzun. Azığımın azlığına mı ağlayayım, yolumun uzaklığına mı yanayım? Amellerim çok çirkin. Halkın içinde benim kadar çok suç işlemiş kul yoktur. İlâhî! Şayet beni ateşe atacaksan, Sana bağladığım ümit ne olacak?
Esmâî der ki: O Alim genç bu sözleri söyleye-söyleye bîtap düştü ve yere yığıldı. Yanına yaklaştım. Başını kaldırdım, dizimin üstüne koydum. Dayanamadım, ağlamaya başladım. Gözümün yaşı mübarek yanağı üzerine damlamış olacak ki, gözünü açtı ve şöyle dedi:
“Kimdir beni kendi halime bırakmayan?”
“Ey benim seyyidim, efendim! Bendeniz Esmâî’yim. Niçin böyle ağlarsın, Sen Peygamber soyundansın. Deden Muhammed Mustafa’dır.”
Bunu duyunca kalktı, oturdu ve dedi ki:
“Ey Esmâî! İş öyle senin söylediğin gibi değil! Allah-ü Teâlâ âsiler için cehennem yarattı; salihler için cennet yarattı. Kim isyan ederse Kureyş aslından padişah bile olsa yine cehenneme girer. Her kim de Allah’a itaat ederse, Habeş’ten getirilmiş köle bile olsa cennete girer. Allah-ü Teâlâ’nın kelamını işitmedin mi? Kur’an-ı Kerim’de “Sur üfürüldüğü, kıyamet koptuğu zaman, kimsenin kimseye hısımlığı, dostluğu kalmaz, kişi kendi başının derdine düşer.” buyruldu dedi. (Mü’minûn Suresi Âyet 101)
Allah'tan (c.c.) korkan gerçek alimlerin hayatları böyle idi.
Onlar! Allah-ü Teâlâ’nın azabından çok korkarlar, O’na karşı itaatte kusur işlememeye çalışırlardı. Lakin O’nun rahmetinden de asla ümit kesmezlerdi.
Ayet-i Kerimede Allah c.c. buyuruyor ki; Allah’ın azâbından ancak hüsrâna uğrayanlar emin olabilirler.” (Araf Suresi, Ayet: 99)
Diğer bir Ayet-i Kerime de ise Allah c.c.şöyle buyuruyor: “Gerçek şu ki,  kâfir olanlardan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.” (Yusuf Suresi, Ayet: 87)
Demek oluyor ki; Allh’ın (c.c.) rahmetinden asla ümit kesilmemeli ama azabından da asla emin olunmamalıdır. Allah’ın azâbından emin olduğunu iddia edenler, hüsrâna uğrayan kimselerdir. Allah’ın rahmetinden ümit kesenler de kâfirlerdir.
Mü’minler Allah’ın rahmetine karşı sonsuz bir ümit içinde bulunmalıdırlar. O’na ve rahmetine karşı gösterilecek bir ümitsizlik,  -Allah korusun-  insanı imandan eder. O halde Müslüman, hayatını daimî bir korku ve sonsuz bir ümit içinde sürdürmelidir. Bu sebeple en umutsuz anlarda bile Mü’minde ümit tükenmez. Gerçek Mü’min hayatının bir kutbu  Daimî bir korku (havf) ve bir kutbu da sonsuz bir ümit (recâ) olan kimsedir.
İslami terim ile buna “ BEYNEL HAVFİ VERRACA” (KORKU İLE ÜMİT ARASINDA YAŞAMAK) denir. Allah c.c. cümlemize korku ile ümit arasında yaşamayı nasip etsin. Amin!

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *

Ziyaretciler

Günün Hadis-i Şerifi

Geçmiş Yazılar