Hazreti Ömer ve Sa'd ibni Ebi Vakkas Hazretleri ticaret
maksadıyla geldikleri şehre üzgün ve kederli bir vaziyette girdiler. Yanlarında
yiyecek bir şeyleri olmadığı gibi paraları da kalmamıştı. Aç susuz akşam
olmasını beklediler. Akşam olunca da bir hana vardılar. Kapıdan girer girmez
hancı, misafirlerin yabancı olduğunu ve üzüntülü olduklarını anladı. Neden
üzüntülü olduklarını sordu. Hazreti Ömer daha üzgün görünüyordu. O hiç
konuşmadı. Sa'd ibni Ebi Vakkas Hazretleri ise başından geçenleri hancıya dert yanarak anlattı.
Hancı misafirlerini dinledikten sonra:
- Siz kederlenmeyin, bizim hükümdarımız son derece âdildir.
Ya atlarınızı buldurur, yahut bedelini tazmin eder. Sizin anlattığınıza göre
elinizden atları alan hükümdarın kendi oğludur. Ama o mutlaka bu meseleyi
halleder, diyerek teselli verdikten sonra:
-Her sabah hükümdarımız pazar yerinde halkın önünden geçer
ve halk ona dert ve dileklerini bildirirler. O da ne icab ediyorsa hemen yapar.
Siz sabahleyin hemen pazar yerine gidin vaziyeti anlatın dedi.
Sabah, Hazreti Ömer ve arkadaşı pazar yerine çıkıp hükümdarı
beklemeye başladılar. Biraz sonra hükümdar yanında tercümanları olduğu halde
geldi. Herkes nesi varsa açık açık söylüyor o da gerekeni hemen orada yapıyor
veya yapılmasını emrediyordu. Sıra Hz. Ömer ve Sa'd ibni Ebi Vakkas'a geldi. Onlarda
başlarından geçenleri anlattılar., atlarının bulunup geri veilmesini dilediler.
Hükümdar bunları dinleyince yüzü çok asıldı ve üzüntülü
olduğu her halinden belli idi. Bir kese altın verdi ve atlarının da
bulunacağını söyledi. Hükümdar tercüman vasıtası ile konuşuyordu, tercüman ise
atı alanların hükümdarın oğlu olduğunu söylememişti. Hazreti Ömer ve Sa'd ibni Ebi Vakkas
Hazretleri yine akşam kaldıkları hana geldiler. Bu sefer yanlarında paraları da
vardı, karınları da toktu. Hancının parasını verdiler, o gece de orada kalıp
sabahleyin yola çıkmayı düşünüyorlardı. Hancı ne olduğunu sordu. Onlar
hükümdarla görüştüklerini ve atları bulacağını söylediler, dedi.
Hancı birden öfkelendi ve :
-Demek kendi oğlu olduğu zaman iş değişiyor, dedi.
Sabah oldu bu sefer hükümdarın karşısına hancı çıkıp:
-Hükümdarım, suçu işleyen başkası olur ceza verirler de,
sizin oğlunuz olursa cezasız kalır öyle mi? dedi.
Nuşirevan bunu duyunca rengi değişti ve çok sinirlendi ve şöyle emretti:
-At sahipleri yarın şehri terketsinler... Fakat biri şehrin
kuzey kapısından, biri de güney kapısından çıksın dedi.
Sabah oldu ve atların değerinden fazla para verdi. Hazreti
Ömer ve Sa'd ibni Ebi Vakkas Hazretleri şehri terkediyorlardı. Bir de ne görsünler,
şehrin bir kapısına atı alan genç, diğer kapısına ise hükümdara yanlış bilgi
veren tercüman asılmışlar ve cesetleri ipte sallanır halde...
(Not: Ne yazıktır ki, adaletiyle meşhur bu hükümdara iman
nasip olmamıştır. Efendimiz (s.a.v.) imansız gittiklerine üzüldüğü isimler
arasında bu hükümdarı da saymıştır.)
Aradan zaman geçti, Hazreti Ömer Halife oldu, Sa'd ibni
Ebi Vakkas ise Mısır valisi oldu. Mısır'ı İslamlaştırma gayesiyle bir de
cami yapılacaktı. Bu camiye en müsait yer ise bir yahudinin arsası idi. Mısır
valisi yahudinin yerine cami yapımına başladı. Yahudi çaresiz bir şekilde
düşünürken müslümanlardan bir zat:
-Nedir senin bu halin? diye sordu.
O:
-Bir evim vardı, başka bir şeyim yoktu. Vali şimdi oraya
cami yapıyor. Ben ne yapabilirim? Şimdi açıkta kaldım, dedi.
Müslüman ona:
-Sen git Medine'ye... Orada Halife Ömer vardır. Derdini ona
anlat. Senin derdine mutlaka bir çare bulur, dedi.
Yahudi daha islamiyetin nasıl bir din olduğunu bilmiyordu.
Medine'ye vardı. Halife'yi sordu, bahçede çalıştığını söylediler. Gitti Bahçeyi
buldu. Baktı ki, orada bir adam çalışıyor. Yanına yaklaşıp:
-Ben Halife Ömer'le görüşmek istiyorum, dedi.
Ona göre hükümdarın tarlada ne işi vardı. Karşısındaki:
-Derdini anlat! Ömer benim, dedi.
Yahudi derdini anlatıp, bir çare bulunmasını söyleyince
Hazreti Ömer, öfkeli bir şekilde, bir kemiğin üzerine bir şeyler yazıp adamın
eline verdi:
-Götür bunu valiye ver, dedi.
Yahudi bu yazışmadan pek bir şey anlamamıştı. Bundan bir şey
çıkmaz, diyordu kendi kendine...
Mısır'a gelip kemiği Sa'd ibni Ebi Vakkas'a verince, vali
çok korkmuştu. Hemen evi eskisinden daha güzel bir şekilde tamir etti ve
yahudiye verdi. Hem de onu memnun etmek için bir miktar da yardımda bulundu. Hazreti
Ömer'in gönderdiği kemiğin üzerinde sadece şu iki kelime yazılı idi:
-Sa'd ibni Ebi Vakkas Ben Nuşirevan'dan daha adilim!...
Umarım yaşanılan bu iki olay; Devlet reisinden,
Belediye reisine kadar, mahalle reisinden, aile reisine adar hepimizin
sorumluluk taşıdığımız kimselere karşı ne kadar adaletli olmamız
gerektiği konusunda bizlere örnek olur. Zira Abdullah b. Ömer (r.a)'ın
naklettiği bir hadiste Allah Rasûlu pygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle
buyurdular: "Hepiniz çobansınız ve hepiniz mahiyetiniz
altındakilerden sorumlusunuz. (ila ahiril hadis