9 Şub 2016

Farz bir namazı vaktinde kılmaya eda, vakti geçtikten sonra kılmaya kaza, bozulan bir namazı tekrar kılmaya da iade denir.
Bir namaz ya bile bile kasten kılınmayıp kazaya bırakılır veya bir özürden dolayı kazaya kalır.
Bir vakit namazı kastî olarak kılmayıp kazaya bırakmak büyük bir günahtır. Böyle bir hareketten uzak durulmalıdır. Bu çeşit bir hatanın işlenmesi durumunda üzerimizde borç olan namaz bir an önce kaza edilmeli, borçtan kurtulmalıdır. Çünkü ölümün ne zaman gelip çatacağı belli olmaz. Ölüm gelir de bizi hazırlıksız yakalarsa, âhirete borçlu olarak gitmiş oluruz.
Vaktinde kılınmayan bir namazın kazasının kılınması ile her ne kadar borçtan kurtulunmuş olunsa da, işlenen günah için ayrıca tevbe istiğfar edip, Allah'tan af dikmek lâzımdır. Bunun için hem kaza, hem de tevbe edilmelidir.
Unutmak, uyku veya meşru bir mazeretten dolayı vaktinde kılınamayan namazlar hatırlandığı anda veya meşru özür geçtikten hemen sonra fazla vakit geçirmeden kaza edilmelidir.
Bazı özürler vardır ki, bu hallerde kılınmayan namazlar daha sonra kaza edilmezler. Kadınların âdet ve lohusalık hali, beş vakit devam eden sar'a veya cinnet hali gibi özürler bu çeşit özürlerdendir. Zaten âdet gören ve lohusa olan kadının namaz kılması caiz olmayıp haramdır.
Vakti içinde kılınmayan beş vakit namazın kazası farz, vitir namazının kazası vacip, sünnetin kazası da sünnettir.  
Kazası sünnet olan, yalnız sabah namazının sünnetidir. İçinde bulunduğumuz günün sabah namazı kazaya kalmış ise o günün öğle vakti öncesindeki kerahat vakti girmeden o günkü sabah namazının farzı da sünneti de kaza edilir. Kazanın kılınması öğle vaktinden sonraya kalınca sünnet kılınmaz, sadece farz kaza edilir.
Zamanında kılınamayan bazı vakit sünnetleri de daha sonra kılınarak kaza edilir.
Meselâ, cemaate yetişmek için öğle namazının ilk sünneti kılınamadığı takdirde, cemaatle farz namaz kılındıktan sonra ilk sünnet ayrıca kılınır ve ardından iki rekât son sünnet kılınarak öğle namazı tamamlanır. Yine cuma namazının ilk sünneti hutbeden önce kılınamadığı takdirde, Cumanın iki rekât farzından sonra kaza edilerek kılınır.
Cemaate yetişmek için iki rekât kılınarak yarıda bırakılmış olan öğlenin ve cumanın ilk sünnetleri de aynen bu şekilde dört rekât olarak kaza edilir. Bu sünnetlerin dışındaki diğer vakit namazlarının sünnetleri kılınmadıkları zamanlar kaza edilmezler.
Meselâ ikindi ve yatsı namazının sünnetleri farzdan önce kılınmadıkları zaman daha sonra kılınmazlar.
Kaza namazları, ne şekilde kazaya kalmış ise aynı şekilde kılınacaktır. Sabah 2, öğle 4, ikindi 4, akşam 3, yatsı 4 ve vitir 3 rekat olarak kaza edilir.
Her namaz için belirli bir zaman veya mekan tayin edilmez. Yani ikindi namazının kazası ikindi vaktinde kılınır diye bir sınır yoktur. Kaza namazını kılarken ikindi namazının yatsıdan önce veya öğlenin sabahtan sonra kılınması gibi bir şartta yoktur. İsteyen istediği zamanda istediği vakitte kaza namazını kılınabilir. Fakat kerahet dediğimiz zamanlarda kılınmamasına dikkat edilmelidir.
Bu vakitler de güneş doğduktan 45 dk sonraya, Güneş batmadan 45 dk. Önceye kadar ve Güneş tam tepede olduğu zaman (öğleye 30 dk. Kala) namaz kılınması hoş görülmemiştir. Bunların dışındaki bütün zamanlarda kaza namazı kılınabilir.
KAZA NAMAZLARI NASIL KILINIR?
Vaktinde kılamadığı için kazaya kalan namazları altı vakti bulan veya altı vakitten daha çok kaza borcu olan bir kimsenin kaza namazları arasında bir sıra takibi yapması gerekmediği gibi, kaza namazları ile vakit namazları arasında da bir sıra takibi yapmasına gerek olmaz. Namaz kılmanın mekruh olduğu üç kerahet vaktinin dışında istediği ve müsait olduğu her zaman kaza namazı kılabilir. Çünkü kaza namazları için belli bir vakit yoktur.
Meselâ, vaktinde kılınamamış olan bir ikindi namazı yatsıdan sonra, bir yatsı namazı da öğleden sonra kılınabilir. Kaza namazlarını kılarken vakti belirlemeye gerek yoktur. Bu çok zor olacağı için kolay olanı yapmak daha uygundur.
Ezan ve kamet vakit namazları için sünnet olduğu gibi, kaza namazları için de sünnettir. Çünkü ezan ile kamet vakitlerin değil, namazın sünneti olduğu için, kaza namazı kılarken de ezan ve kamet okumak sünnet kabul edilmiştir. Birden fazla kaza namazı kılınacaksa, meclis aynı olsun, farklı olsun her bir namaz için ayrı ayrı ezan ve kamet getirilmesi daha faziletli görülmüş ise de, aynı yerde birden fazla kaza kılınacak olduğunda bunların ilkinde bir kere ezan okunup diğerlerinde sadece kamet okunması da yeterlidir.
Şehirde oturanların mahallelerinde ezan okunuyor ve kamet ediliyorsa, ister yalnız olsun, ister cemaatle olsun ezansız ve kametsiz namaz kılmalarında bir kerahet yoktur. Vaktin ezanı okunup bittikten sonra tekrar ezan okumadan kaza veya vakit namazlarını kılabilirler. Fazilet bakımından vakit veya kaza namazlarının ezan ve kametle kılınmaları daha faziletli kabul edilmiştir.
Kaza namazına şöyle niyet edilir: "Niyet ettim Allah rızası için, vaktine yetişip de kılamadığım ilk öğle namazını yahut son öğle namazını kılmaya." Böylece kazaya kalmış olan namazlar, ya ilk kazaya kalmış olanından başlanılmış olur veya en son kazaya kalmış olanından başlanılmış olur ki, her iki halde de belli bir düzene göre geçmiş kaza namazları kılınarak üzerimizde olan kaza namazı borcu azalmış olur.  
Daha kolay olması bakımından "Niyet ettim Allah rızası için üzerimde kazası bulunan en son “veya en ilk” öğle veya ikindi namazının farzını kaza etmeye" şeklinde niyet etmek de yeterlidir.
Kazaya kalmış olan namazların kaç vakit olduğunu kesin olarak bilemeyen kimse, galip tahminine göre hareket eder. Sayı bakımından tam bir tahmin yapılamıyorsa, üzerinde kaza namazı kalmadığı kanaatine varıncaya kadar kılar. Aynı namazları kazaya kalmış olanlar bu namazı cemaatle kılabilirler. Fakat farklı farklı namazların kazasını kılmak isteyen kimseler o kaza namazlarını cemaat halinde kılmayıp; ayrı ayrı kılmaları gerekir.
Kaza namazlarını, mümkünse evde kılmayı tercih etmelidir. Şayet bu namazlar mazeretsiz olarak kazaya bırakılmışsa bir günah sayılacağından bunu teşhir etmek uygun değildir.                                        


Selam ve dua ile    (Muammer Yeşiltepe)   

Bu hükümler Hanefi mezhebine mensup kişiler için geçerlidir.
Bu yazıda Ehl-i Sünnete mensup Hanefi fıkıh âlimlerinin görüşleri aktarılmıştır.

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *

Ziyaretciler

Günün Hadis-i Şerifi

Geçmiş Yazılar