Evet, insanlar çıldırmış olmalı…
Bu cümleyi yanlışlıkla falan yazmış değilim. İnsanlar gerçekten çıldırmış
olmalı.!
Kendi kendimize bir soralım.
Yolda yürürken, trafikte seyrederken, işimizde, evimizde, velhasıl gündelik
yaşamın her safhasında muhataplarımızla karşılıklı ilişkilerimiz ne kadar
olumlu?
Tutum ve davranışlarımız ne kadar
normal? Acaba olması gereken gibi mi, yoksa olmaması gereken gibi mi?
Bu soruya evet, olması gereken gibi davranıyoruz cevabı
verilebilir miyiz?
Eğer cevabımız; hayır ise, işte sorun tam da burada.
Bu durumu
biraz karikatürize edelim:
Mesela yolda yürürken bir kişi dalgınlıkla üstümüze geldi ve
bizimle çarpıştı ve (özür dileme babında) pardon dedi. Tepkimiz nasıl olur
sizce.. Pardon çıktı ayılar bollaştı.. der miyiz? Bilmiyorum sizi de maalesef birçoğumuz
böyle söyler…
Ya trafikte
seyrederken; diyelim ki, iki araç çarpıştı. Tepkimiz nasıl olur? İki taraf
arabadan iner, beyzbol sopaları ya da levyeler elde, kimin gücü kime yeterse,
vur patlasın çal oynasın.. Yok, ben böyle davranmıyorum diyenler olacaktır..
Elbette herkes böyle davranmıyor olabilir ama böyle davrananlar azımsanamayacak
kadar çok değil mi sizce?
Bu örnekleri
evimizde, işimizde, sosyal çevremizde, en çok da sosyal medyada yaşamıyor
muyuz?
Dünyada devletler arasında,
Milletler arasında, kavimler arasında, inançlar arasında, kültürler arasında
durum tıpa tıp aynı değil mi?
Herkes asabî. Herkes biri birine
karşı kötü davranıyor. İnsanların biri birlerine karşı davranışlarında anlayış,
sevgi, saygı, hürmet, muhabbet, hak hukuk gibi kavramlar yok olmuş durumda
değil mi?
Maalesef birey olarak bizler, hep karşımızdaki kişi bize karşı saygılı olsun istiyoruz.
İyi de biz karşımızdaki kişiye saygı göstermez isek o kişiden nasıl saygı
bekleriz? Biz önce kendimiz adam gibi adam olmalıyız ki, karşımızdaki de bizi
adam gibi adam görsün.
PEYGAMBER EFENDİMİZ
(s.a.v.) KİŞİ KİŞİNİN AYNASIDIR DER!..
Bir gün Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)
arkadaşlarıyla otururken Ebû Leheb meclise giriyor ve Efendimize;
- Yâ Muhammed birçok yerleri gezdim, senden daha çirkinine rastlayamadım.
- Doğru söylüyorsun Ya Ebû Leheb.
- Herhalde dünyanın en çirkini sensin.
- Haklısın Ya Ebû Leheb.
- Yâ Muhammed birçok yerleri gezdim, senden daha çirkinine rastlayamadım.
- Doğru söylüyorsun Ya Ebû Leheb.
- Herhalde dünyanın en çirkini sensin.
- Haklısın Ya Ebû Leheb.
Biraz sonra Hz. Ali (radıyallahü anh) içeri giriyor ve şöyle
diyor.
- Yâ Rasülallah bu dünyada senden güzelini göremedim.
- Doğru söylüyorsun Yâ Ali.
- Sana baktıkça içime huzur doluyor.
- Doğru söyledin Yâ Ali.
- Yâ Rasülallah bu dünyada senden güzelini göremedim.
- Doğru söylüyorsun Yâ Ali.
- Sana baktıkça içime huzur doluyor.
- Doğru söyledin Yâ Ali.
Mecliste bulunan ve bu konuşmalara şahit olan sahabe:
- Yâ Resûlallâh, biraz önce Ebû Leheb geldi “Ne kadar çirkinsin” dedi “Doğru söylüyorsun” dediniz; şimdi Ali geldi “Ne kadar güzelsiniz.” dedi, O’na da “Doğru söylüyorsun” dediniz. Hikmeti nedir? diye sorunca..
Efendimiz de: “Kişi kişinin aynasıdır. Kişi kendisi nasılsa, karşısındaki insanı da öyle görür” Buyurdular.
Demek ki bizler nasıl isek karşımızdaki kişiyi öyle görürüz. Bizler örf, adet, gelenek ve göreneklerine yabancı, kaba saba, kavgacı, şiddete meyilli bireyler olunca, sanki bu bir virüsmüş gibi toplumun tamamına bulaşıyor ve tüm toplumu etkiliyor. Hatta bu virüs öyle bir hale geliyor ki dünyanın tamamını etkisi altına alıyor.
- Yâ Resûlallâh, biraz önce Ebû Leheb geldi “Ne kadar çirkinsin” dedi “Doğru söylüyorsun” dediniz; şimdi Ali geldi “Ne kadar güzelsiniz.” dedi, O’na da “Doğru söylüyorsun” dediniz. Hikmeti nedir? diye sorunca..
Efendimiz de: “Kişi kişinin aynasıdır. Kişi kendisi nasılsa, karşısındaki insanı da öyle görür” Buyurdular.
Demek ki bizler nasıl isek karşımızdaki kişiyi öyle görürüz. Bizler örf, adet, gelenek ve göreneklerine yabancı, kaba saba, kavgacı, şiddete meyilli bireyler olunca, sanki bu bir virüsmüş gibi toplumun tamamına bulaşıyor ve tüm toplumu etkiliyor. Hatta bu virüs öyle bir hale geliyor ki dünyanın tamamını etkisi altına alıyor.
Bu iş böyle
olunca da gücü yeten gücü yeteni eziyor ve güçlü olan zayıf olana yaşam hakkı
tanımıyor.
İşte günümüzde güç bakımından
zayıf kalmış Ortadoğu ve Afrika coğrafyasındaki durum..!
bu coğrafyanın her karış toprağında zulüm, acı, kan ve
gözyaşı var.
Peki bu durum nasıl düzelecek ve bunun
bir reçetesi var mı acaba?
Olsa gerek! Çünkü insanoğlunun bir yaratıcısı var ve o
insanı reçetesiz bırakmamış.
Basit bir mekanik aletin ya da herhangi bir elektronik
aletin kullanım kılavuzu olur da insanoğlunun kullanım kılavuzu olmaz mı? Var
elbette…
O halde hemen insanoğlunun
kullanım kılavuzu olan Kur’an-ı Kerime bir bakalım.
“İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır.
Allah’ın emriyle onlar insanı korurlar.” RA'D Suresi: ayet 11
Ne diyor kullanım kılavuzumuz?
İnsanı koruyanlar var ve onlar insanı Allahın emriyle korurlar.
Madem insanı koruyanlar var. Biz
neden korunmuyoruz o halde?
Devam edelim kullanım kılavuzumuza bakmaya…
“Şüphesiz ki, bir kavim kendi
durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.” RA'D Suresi: ayet
11’in devamı…
Demek ki, korunmamız için durumumuzu iyi yönde değiştirmemiz
lazım.
Peki değiştiremez ya da nefsimize
ağır geldiği için değiştirmek istemezsek sonuç ne olur? Kullanım kılavuzunda o
da yazıyor. Hele bir bakalım.
“Allah, bir kavme kötülük diledi
mi, artık o geri çevrilmez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da
yoktur.” RA'D Suresi: ayet 11’in sonu.
İşte burada tehdit var. Demek ki,
durumumuzu değiştirmez ve kendimizi iyi yönde düzeltmez isek, Allah kendini
düzeltmeyenlere, kötülük isabet ettirecek ve o kötülük geri de çevrilmeyecekmiş. Kendini düzeltmeyen kimselere Allah, yardımcı da olmayacakmış…
Reçeteye baktık ve gördük ki,
önce kendimizi iyi yönde düzeltmek zorundayız. Kendimizi düzelttiğimiz zaman
Allah da bizim durumumuzu düzeltecek. Durumumuz düzelince de Allah bizim için
kötülük dilemeyecek ve bize kötülük isabet etmeyecek. Bize kötülük yapmak
isteyenlere de Allah fırsat vermeyecek. Kendini düzeltenin durumunu Allah da
düzeltecek ve durumunu düzelttiği kuluna da yardım edecek.
Nitekim Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor. “İman edenlere yardım etmek ise, bizim
üzerimizde bir haktır.” Rum Suresi: ayet 47…
Demek ki, hak ve adaletten
kopmayan, işlerinde doğruluktan ayrılmayan kişinin Yardımcısı Allah’tır. Yardımcısı
Allah olanın zaferi mutlaktır.
Peygamber Efendimiz (sav) tüm
hayatı boyunca Müslümanlara örnek olmuş ve ümmetine sadece Allah’tan yardım
dilemelerini şöyle hatırlatmıştır:
“…Bir şey isteyince Allah’tan iste. Yardım talep edeceksen
Allah’tan yardım dile. Zira kullar… Allah’ın yazmadığı bir zararı sana vermek
için bir araya gelseler buna muktedir olamazlar.”
Allahın
yardımı sizlerin, bizlerin ve tüm Müslümanların üzerine olsun.
Selam ve dua ile… Muammer
Yeşiltepe (23.01.2016)