Ülkemizde terör, cinayet, fuhuş, hırsızlık, her türlü
alavere dalavere kol geziyor ve asayiş bir türlü sağlanamıyor. Bu gidişle de
asayişin sağlanabileceği muhtemel görünmüyor.
Neden mi? Çünkü asayişi sağlasın
diye devleti emanet ettiğimiz bazı yöneticiler, bir kısım idareciler ve birçok
memur maaşını aldığı bu devlete ihanet edebiliyor. Görevini kötüye kullanabiliyor.
Hatta devlet terörle savaşırken bu kimseler teröre destek verebiliyor. Yardım
ve yataklık yapabiliyor. Dahası da var. Devletin insanları irşat etsin diye
görevlendirdiği imam kılıklı bir hain çıkıyor medya önüne, devlet düşmanlarının
propagandasını yapabiliyor, kendi devletine ise hakaretler yağdırabiliyor.
Anlayacağınız at izi it izine
karışmış. Yok yok yanlış söyledim! At izini it izinden ayırmak kolay olur. İt
izi, kurt izi, çakal izi birbirinin içine girmiş, ayırt edebilene aşk olsun!..
Peki bu işten nasıl kurtulacağız?
Her iki tarafına da pislik bulaşmış bu değneği nasıl tutup temizleyeceğiz?
Bu soruyu, Osmanlıda yaşandığı
rivayet edilen bir olayı hatırlatarak cevaplamaya çalışalım.
Bir zamanlar İstanbul’da; cinayet, fuhuş, adam yaralama,
tecavüz almış başını yürümüş.
Vali ne yaptıysa, bir türlü güvenliği sağlayamamış. Bir
taraftan da padişah sıkıştırıyormuş valiyi. Vali baktı gördü olacak gibi değil,
İstanbul’u terk etmeye karar vermiş.
Sıradan birisi gibi giyinmiş. Tarlalardan, bağlardan,
bahçelerden, tenha yerlerden yürüyerek Güngören sırtlarına varmış. Bakmış ki,
bir çoban orada koyun otlatıyor. Selam kelamdan sonra Vali “ne olacak bu
İstanbul’un hali” diye mırıldanmış. “Ne varmış İstanbul’un halinde” demiş
çoban. Vali olan biteni anlatınca, çoban demiş ki, “beni İstanbul’a vali
yapsalar, iki günde şehri düzeltirim”
Vali “Nasıl düzelteceksin söyle bakalım” demiş.
Çoban “Söylemem, yetkim olursa nasıl düzelteceğimi
gösteririm” demiş.
Vali “yönetim kademesinde hatırı sayılır dostlarım var.
Yetkiyi sana verdiririm” demiş.
İki gün sonra çoban çıka gelmiş ve konuştuğu adamın vali
olduğunu görünce, buyurun sayın valim geldim demiş.
Vali iki günlüğüne yetkiyi devretmiş çobana ve “Artık iki
günlüğüne vali sensin, düzelt bakalım nasıl düzelteceksin?” İstanbul’un
durumunu demiş çobana.
Yetkiyi alan çoban, derhal talimat vermiş. “İstanbul’u
yöneten ne kadar müdür, amir, şef, komutan varsa hepsi falan çayırda toplansın”
Zeytinburnu’nda (şimdiki Metro istasyonunun yakınlarında) bir çayırda toplamış
hepsini ve tek sıra halinde dizmiş çayıra.
Çoban emir vermiş. “Sıyırın donlarınızı aşağıya”
Baktı ki, kimse aldırış etmiyor. “Vurun birini” diye
emretmiş. Bir kişiyi vurdurup delik deşik ettirince, işin ciddiyetini anlayan
idareciler anında indirmişler donlarını.
Bir de ne görsünler; 100 kişiden 70’i sünnetsiz.
Çoban bu sünnetsizleri adamakıllı çırptırmış ve hepsini görevden
almış. Yerlerine Anadolu yiğitlerinden Müslüman idarecileri görevlendirmiş. Hakikaten
kısa sürede İstanbul’da asayiş sağlanmış.
Bu olay dilden dile anlatılmış ve o çayırın adı Çırpıcı
Çayırı olmuş.
Ne dersiniz? Böyle bir çobana ülkemizin de ihtiyacı yok mu?
Devlet terörle savaşıyor ama teröristler devletin tepesinde
mecliste cirit atıyor. Çıkmayacak mı böyle bir çoban?
Ben inanıyorum ki, böyle ferasetli, cesaretli, kelle
koltukta, yeri geldiğinde Allahtan başkasına eyvallah etmeyen, deyim yerindeyse
halk nazarında deli Hak nazarında veli biri veya birileri bu çoban gibi
davranarak bu pislikten devleti de milleti de kurtarabilir.
Yeter ki, o
kişiler bulunsun ve tam yetki ile yetkilendirilsin!...
SELAM VE DUA İLE
Muammer Yeşiltepe
02/01/2016