Herhangi bir ümmetin, milletin, devletin birliğini ve
bütünlüğünü bozmaya, o ümmetin, milletin, devletin idari yapısını devirmeye, otoritesini
yıkmaya, veya bağlı olduğu ümmete, millete, devlete karşı savaşmaya, kendi
ümmetine, milletine, devletine karşı düşmanla işbirliği yapmaya yönelik
eylemlere “ihanet denir.
İhanet tarih boyunca birçok hukuk sisteminde tüm suçların en büyüğü olarak değerlendirilmiş ve en şiddetli biçimlerde cezalandırılmıştır.
İhanet tarih boyunca birçok hukuk sisteminde tüm suçların en büyüğü olarak değerlendirilmiş ve en şiddetli biçimlerde cezalandırılmıştır.
İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’in (A.S.) ve kıyamete
kadar insanoğluna düşmanlık edecek şeytanın yeryüzüne indirilişi ile birlikte
hak batıl mücadelesi başlamış oldu. O günden bu güne dek, Hakk’ın ve haklının safında
yer alanlar olduğu gibi, nefsinin arzularına yenik düşüp kendi çıkarlarını ön
planda tutarak şeytanın ve şeytanlaşmış insanların safında yer alanlar daha çok
oldu. Bazı kimseler ise dünyalık işleri kendi menfaatleri doğrultusunda yürürken
Hakk’ın ve haklının safındaymış gibi göründükleri halde, şartlar değişip işler
maddi çıkarlarına ters düşmeye ve kendi aleyhleri doğrultusunda gelişmeye
başlayınca, Hakk’ı hukuku bir kenara bırakarak aynı safta göründükleri kişilere
ihanet etme suretiyle saf değiştirip, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların
safına geçerek insanlık onurunu ayaklar altına aldılar. Bu husus ayeti kerime’de
Şöyle zikredilir. "İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima hâinlik
görürsün." (Mâide: 13)
Hainlik bir suçtur. Beşeri hukuklarda cezası ağır olduğu
gibi, İslam hukukunda da cezası ağırdır.
İslam hukukunda ise suç ve cezalar iki çeşittir
1- Cezası Allah tarafından
belirlenenler: .............. Had ve Kısâs
2- Cezası İslami idare tarafından belirlenenler: ....
Ta'zir
Devlete isyan
suçu, İslâm hukukunda, “Had suçu” olarak yer almıştır ve unsurları tahakkuk
ettiği takdirde idam cezası ile cezalandırılır. Bu suçun unsurları, devlete
(imama, sultana) karşı ayaklanmak, kuvvet kullanarak iktidarı ele geçirmeyi
amaçlamak ve açık bir isyan kasdı içinde bulunmaktır.
Had suçunun cezası, unsurlarının tahakkukuna göre değişir:
Sultândan farklı düşündüğü halde bir isyan grubu teşkil etmeyenlere ve bir
yerde toplanarak baş kaldırmayanlara dokunulmaz. Propaganda yaparlarsa ikaz
edilirler, ileri giderlerse islami idare tarafından belirlenen ceza (ta'zîr
cezası) ile cezalandırılırlar. Devlete isyan ettikleri an Had suçu işlemiş sayılırlar
ve savaşla yola getirilirler, cezaları da idamdır. Yalnız bunlar Müslüman
oldukları için, çoluk-çocukları esir edilmez ve malları ganimet
sayılmaz. Bunlara verilen ölüm cezası bir had cezasıdır ve hikmeti de
devleti yani nizâm-ı âlemi korumaktır.
Müslüman kimse kendinden olan devlet idarecilerine itaat
etmekle yükümlüdür. Zira Allah c.c. Kuran-ı Kerimde Şöyle buyurur: "Ey
iman edenler, Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve sizden olan emir sahiplerine
de itaat edin." (Nisa 4/ 59)
Bir Müslüman kendinden olan devlet idarecilerine düşmanlık etmez.
Eğer devleti idare edenlerin yönetim usullerini beğenmez ve islamî usullere
aykırı olduğuna inanırsa, onlara yumuşak bir lisanla nasihatte bulunur, devlete
karşı başkaldırma, ayaklanma ve kuvvet kullanarak iktidarı ele geçirme gibi
eylemlere kalkışmaz.
Asla ve asla kendi devletinin sırlarını diğer devletlere
ifşa etmez. Devlet idarecileri devleti kötü yönetiyorlar diye devlete karşı
başkaldırma, ayaklanma ve kuvvet kullanarak iktidarı ele geçirme niyetiyle İslam
dinine düşmanlık eden iç ve dış mihraklı hainlerle, Yahudi ve Hıristiyanlarla
işbirliği yapma yolunu tercih etmez. Müslüman’ın Müslüman’dan başka dostu
olmadığını bilir. Çünkü Yüce Allah (C.C.) Kuran-ı Kerimde: "Ey iman
edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin
dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır." (Mâide:
51)
“Sizin dostunuz ancak Allah'tır, onun Peygamber'idir ve
Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazlarını kılan, zekâtlarını veren
müminlerdir.” (Mâide: 55) diye buyurmaktadır.
Bir Müslüman kişi veya grup, devlet kötü idare ediliyor diye
kendi dininden olmayanlarla iş birliği yapıp devlete baş kaldıracağına, bu işte
kendinin ne kadar sorumluluğu var onu
değerlendirmeli ve çareler üretmelidir. Zira Peygamber efendimiz (s.a.v.) “Nasılsanız öyle idare edilirsiniz.”
(ed-Deylemî; el-Beyhakî, el-Müsned) buyurmuştur.
Madem Efendimiz (s.a.v.) böyle buyurmuştur. Demek ki,
toplumun ıslahı gerekiyor. Bu konuda ciddi çalışmalar yapılırsa, bireyler ve
toplum İslami ahlak üzere yetiştirilirse,
böyle bir toplum içinden devleti idare edecek ehil kişiler
de çıkacaktır ve böyle olunca da zaten iş kendiliğinden çözülecektir.
İçinde bulunduğu ümmete, millete, devlete ihanet edenler o
günün şartlarında bazı mihraklar tarafından korunsa, kollansa ve işledikleri
suçun cezasından o anlık kurtulsalar dahi, İlahi adalet bir gün tecelli edecek
ve bu suçun cezasını ahrette mutlaka çok şiddetli bir azapla çekecekleri gibi
dünyada da suçları cezasız kalmayacaktır. Tarih sayfaları, bu gibi suçların
cezasının dünyada çekildiğinin ibretli öyküleriyle doludur. İşte size yakın
tarihimizden bir örnek.
Ürdün Kraliyet ailesi Hâşimî soyundan geliyor ve ailenin
hazin hikayesi meşhur Şerif Hüseyin'le başlıyor… Hâşimî soyundan gelen meşhur
Şerif Hüseyin Osmanlı'ya kafa tutuyor. Şerif Hüseyin'in, isyan ederken birlikte
hareket ettiği isim ise İngilizlerin ünlü casusu Lawrens… İkisinin birlikte
hareket edip Osmanlı'ya savaş açması ise toplumun belleğinde derin izler
bırakıyor.
Şerif Hüseyin, Vehhabî ayaklanması sırasında Hicaz'dan
kaçıyor ve İngilizler tarafından Kıbrıs'ta alıkonularak tutsak bir hayat
yaşıyor. Şerif Hüseyin'in oğlu Kral I.Abbullah ilk Ürdün Kralı oluyor.
Kral I.Abdullah bir suikaste kurban gidiyor. Yerine geçen
oğlu Tallal, akıl hastalığına tutuluyor ve ömrü İstanbul'da Şifa Yurdu'nda
geçiyor. Şerif Hüseyin'in diğer çocukları ise Irak Kralı ve Veliaht’ı oluyorlar
fakat Onlar da askeri darbede feci şekilde can veriyorlar.
Şerif Hüseyin kendinin ve evlatlarının başına gelenleri;
hayal kırıklığı, aşağılanma ve acılar içinde yaşanan ibretlik bir hayat olarak belirtiyor ve veciz sözlerle
söylediği, şu cümle ile özetliyor. "Başımıza gelenler, Osmanlı'ya
ihanetimizin ilahi cezasıdır!"
I.Abdullah, babası Şerif Hüseyin'in çektiği vicdan azabını
bir anısında şöyle anlatıyor. "Babam çok ıstırap çekti. Bir gün, saray
bandosu bahçede konser veriyordu. Hava sıcak, pencereler açıktı. Bir ara bando
hepimizin bildiği İzmir marşını çalmaya başladı. Babamın birçok eski
hatıralarının canlanmasını önlemek için pencereyi kapattığımda babam bana şöyle
dedi. Evlat, neden o pencereyi kapatıyorsun? İzmir marşının eski günleri bana
hatırlatmaması için değil mi? Ben velinimetine ihanet etmiş âsi bir kulum,
günahım büyüktür. Kral olacağımı sandım, Allah beni sürgünlüğe düşürdü, hasta
oldum, buraya sığındım. Pencereyi aç, şu marşı dinleyeyim, duyduğum vicdan
azabının şiddeti, o eski hatıraların canlanması ile büsbütün artsın. Bu dünyada
çektiğim ıstırap ve vicdan azabı büsbütün ağırlaşsın, ta ki Cenab-ı Hak bu
günahkâr kulunu dünyada affederek, ahirette daha büyük cezadan korusun"
Amin
Muammer
Yeşiltepe 30/05/2014